Türkiye ekonomisi
Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından gelişmekte olan piyasa ekonomisi / From Wikipedia, the free encyclopedia
Türkiye, OECD ve G20'nin kurucu üyesidir ve E7 ülkeleri, GOBLE'ler ve YSÜ'ler arasında sınıflandırılmaktadır.[28][29][30] 2023 yılı itibarıyla Türkiye ekonomisi nominal GSYİH'ye göre dünyanın en büyük 17, Avrupa'nın ise en büyük 7. ekonomisidir. Aynı zamanda SAGP'ye göre dünyanın en büyük 11, Avrupa'nın ise en büyük 5. ekonomisidir. IMF'ye göre Türkiye üst-orta gelirli, karma piyasalı, gelişmekte olan bir ekonomiye sahiptir.[31] Ülke, dünyada en çok ziyaret edilen dördüncü destinasyondur[32] ve hem çok uluslu hem de ulusal firmalar tarafından kurulan 1.500'den fazla Ar-Ge merkezine sahiptir.[33] Türkiye dünyanın önde gelen tarım ürünleri, tekstil, motorlu taşıtlar, ulaşım ekipmanları, inşaat malzemeleri, tüketici elektroniği ve ev aletleri üreticileri arasında yer almaktadır.
Bu maddenin daha doğru ve güvenilir bilgi sunması için güncellenmesi gerekmektedir. Daha fazla bilgi için tartışma sayfasına bakınız. (Temmuz 2022) |
Türkiye ekonomisi | |
---|---|
Derece | |
Para birimi | Türk lirası (TRY) |
Mali yıl | takvim yılı[1] |
Ticaret organizasyonları | G-20, OECD, AB Gümrük Birliği, DTÖ, ECO, BSEC |
İstatistikler | |
GSYİH | |
GSYİH büyüme |
|
Kişi başı GSYİH | |
Sektörel GSYİH dağılımı | |
Enflasyon (TÜFE) | ▲ %61.98 (TÜİK, 2023)[5] ▲ %129.27 (ENAG Grup, 2023)[6] |
Yoksulluk sınırı altındaki nüfus | |
Gini katsayısı | 41.7 orta (2019)[10][lower-alpha 1] |
İşgücü | |
Sektörel işgücü dağılımı | |
İşsizlik | |
Ortalama gayrisafi maaş | TRY ~17,002 / 514€ / $554 aylık (Ocak, 2024) |
Ortalama net maaş | TRY ~20,002 / 605€ / $652 aylık (Ocak, 2024) |
İş yapılma kolaylığı sıralaması | 33. (çok kolay, 2020)[15] |
Dış ticaret | |
İhracat | $255.8 milyar (25.) (2023)[16] |
İhraç malları | |
Ana ihracat ortakları | |
İthalat | $271.42 milyar (24.) (2021)[18] |
İthalat malları | |
Ana ithalat ortakları |
|
DYY sermayesi | |
Cari hesap | ▼ −$27.6 milyar (2018)[20] |
Gayrisafi dış borç | ▲ NET DIŞ BORÇ: $267,712 Brüt Toplam: $475,768 milyar, Kamu: 240,913; Özel Sektör: $234,854 (29/09/2023) [1] |
Kamu maliyesi | |
Kamu borçları | ▼ GSYİH'nın %26.2'i (2023)[21] |
Bütçe açığı | GSYİH'nın %−2.5'i (2023 tahm.)[1] |
Gelirler | 172.8 milyar (2017 tahm.)[1] |
Giderler | 185.8 milyar (2017 tahm.)[1] |
Ekonomik yardım | donor: $6.182 milyar, GSMG'nin %0.79'u[22][23] |
Kredi derecelendirme | |
Dış rezervler | $114,944 milyar (Temmuz 2022) |
Ana veri kaynağı: CIA World Fact Book Diğer bir bilgi verilmemiş, değerlerin tümü ABD Doları ile ifade edilmiştir. |
Günümüzde Türkiye'nin pek çok bölgesi sanayi toplumu olarak nitelenebilir. Türkiye sanayi toplumuna hızlı geçiş olgusunu Müslüman toplumlar arasında başarıyla gerçekleştirebilen az sayıdaki ülkeden birisidir.
Türkiye, 2016 yılı itibarıyla, nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkeler arasında Endonezya'dan sonra ikinci büyük ekonomidir. Türkiye'yi Suudi Arabistan ve İran izler. Türk dünyasının da en gelişmiş iktisadı olan Türkiye'yi Kazakistan izler.
1923-1938
Kuruluş yıllarında Osmanlı'nın yıkılış döneminin savaş yenilgileri geçmişiyle başlayan Türkiye iktisadı 1923 sonrası yıllarda harap vaziyetteydi. İstanbul ve İzmir haricinde ne sanayi, ne sermaye sınıfı, ne altyapı, ne de eğitim mevcuttu. En basit ürünler dahi ithal edilmek zorundaydı. Anadolu'daki büyük toprak sahipleri de sanayi burjuvazisini oluşturmaktan çok uzaktı.
Cumhuriyetin ilk on beş yılında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk yıllarında uyguladığı iktisadi devrimlerle, siyasi bağımsızlığının ardından iktisadi bağımsızlığını da kazanma yolunda önemli adımlar atmıştır.
Atatürk Dönemi'nde sadece bürokratların değil tüm halkın mülkiyet hakkını tanımış ve 1923-1938 yılları arasında Türkiye ekonomisi %7,5 büyüyerek dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerden biri oldu.
1933 yılında, Sümerbank'ın kurulması ve Mevduatı Koruma Kanunu ile Ödünç Para Verme İşleri Kanunlarının kabul edilmeleri başlıca iktisadi olaylardır. Devlet bu tarihte ilk kez faiz oranlarını belirlemeye başlamıştır.
1924-1929 arası yılda ortalama yüzde 10,9, sanayi üretim ise yüzde 8,5 oranında artış kaydetmiştir. Bu sonuç, üretim kapasitesine yapılan ilavelerden çok, geçmişte meydana gelen kapasite boşluklarının kullanılmasının bir sonucudur.
29 Ekim 1929’da ABD’de yaşanan iktisadi krizden genç Türkiye Cumhuriyeti de etkilenmiş; devletçi, müdahaleci ve korumacı politikalar uygulanmaya başlanmıştır. 1923-1929 yılları arasında özel sektör girişimlerinin ülke kalkınmasında yetersiz kaldığını düşünen CHP, 1931 yılında programına devletçiliği almıştır.[34]
1935'te Atatürk’ün devletçilik kavramı hakkındaki görüşleri şöyledir:
- Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdan beri sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdüğü fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş Türkiye’ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizde manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket iktisadiyatını devletin eline alması.
17 Şubat 1923 tarihinde düzenlenen I. İktisat Kongresi'deki tablo ile, Türk Kurtuluş Savaşından galip çıkan Türkiye, Osmanlı'dan devralınan borç yükü ile karşı karşıya, halkın büyük çoğunluğu fakir ve eğitimsiz, sanayisi yok denecek kadar az ve sermaye birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı. Bu Kongrenin ortaya konulan fikirler açısından o devrin Türkiye iktisadını yeniden inşa etmede büyük katkıları olmuştur.
1981 yılında düzenlenen II. İzmir İktisat Kongresi ise, iktisadi ve siyasi bunalımların gözlendiği, iktisadi olarak içe dönük sanayileşmenin yarattığı bunalımların biriktiği ve hemen ardından bu alanlarda büyük değişimlerin gözlendiği bir dönemde düzenlenmiştir.
1992 yılında düzenlenen III. İzmir İktisat Kongresi, bu değişim ortasında olan ve coğrafi açıdan etrafında siyasi çalkalanmaların gözlendiği Türkiye için, iktisadi açıdan gelecek yüzyıla hazırlanmada, hedefleri belirlemede, kamu ve özel kesimin fikirlerini ortaya koymada önemli bir yere sahiptir.
1930 yılında Merkez Bankası kurulmuş ve Türk Parasını Koruma Kanunu TBMM'de kabul edilmiştir. Merkez Bankası özerk bir yapıya sahiptir ve para politikalarının belirlenmesinde önemli rol oynar.
II. Dünya Savaşı sonrası yıllar
1950'li yıllarda Demokrat Parti iktidarları, dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle daha açık bir ekonomiyi desteklemiştir. DP iktidarları, geçmiş yılların aksine özel sektöre ve tarıma ağırlık vermiştir. Marshall Yardımları ile tarımda makineleşme hızlanmış yeni alanların tarıma açılmasıyla tarımsal üretim artışa geçmiştir. Ancak on yılın sonraki aşamalarında fiyatların tarım işkolu aleyhine geçmesi ve DP'nin beklediği seviyelerin aksine düşük kalan sıcak para akışı nedeniyle beklenen başarılar elde edilememiştir. Demokrat Parti on yılın ikinci yarısında zorda kalan tarım işkolunu destekleme amacıyla Toprak Mahsulleri Ofisi'ni aktif bir şekilde kullanmıştır. Ancak bu kullanım ülkeye mali bir yük oluşturmuştur. 1950'ler aynı zamanda dış ticaretin serbestleştiği özellikle mamul malların ithalatının kolaylaştığı yıllar olmuştur.[35]
II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devlet iktisadıyla yaşayan toplum, 1950'den sonra ABD'nin de etkisiyle büyük bir sanayi kalkınma sürecine girdi. Bugün de sürmekte olan bu kalkınma süreci özellikle büyük toprak sahiplerinin, hızla modern sermaye sınıfına dönüşmesine yolaçtı. Anadolu'nun kalkınması ve alt yapısının oluşması sürecinde 200 milyar Amerikan dolarından fazla borç oluştu. Güneydoğu Anadolu Projesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu teşvik programları hâlen sürmektedir.
1960'larda, Türkiye tarım işkolunu temel alan anlayıştan sanayileşmeye önem veren anlayışa geri döndü. Askeri yönetim tarafından kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, 1950'lerde yaşanan seçmene yönelik popülist politikaların yerine daha planlı bir ekonomik politika yaratma çabasının en önemli göstergesidir. Oluşturulan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, iç pazara yönelik sanayileşmeye önem vermekte ve tarım işkolunu ihmal etmekteydi. 1965 yılında tek başına iktidar olan Adalet Partisi DPT'nı özel sektörü desteklemek için kullandı. Özellikle Turgut Özal'ın DPT müsteşarı olmasıyla özel sektöre verilen önem yükseldi.
Ortalama %6'nın üzerindeki iktisadi gelişme ile beraber büyük bir değişim ve modernleşme başladı. Öncelikle İstanbul, İzmir ve Batı bölgeleri, 1980'den sonra da bütün Anadolu illerinde büyük sermaye ve sanayi oluştu. Bir milyar Amerikan doları ve üzeri sermayeye sahip holding sayısı 25'i geçti. Bunun altındaki yüzbinlerce büyük, orta ve ufak ölçekteki şirket ve oluşan işçi sınıfı dinamik bir iktisadın taşıyıcıları oldular. Arap ülkelerinde petrol sayesinde oluşan refah, Türkiye'de toplumun çalışmasıyla zor şartlarda oluştu.
24 Ocak kararları
24 Ocak Kararları ile 1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisi terk edilerek dışa açık büyüme stratejisi uygulamaya konulmuş ve büyüme stratejisi, temel olarak, verimlilikte artış sağlamayı ve iktisadın rekabet gücünü artırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede, piyasa iktisadının kurumsallaşması yönünde adımlar atılmıştır.
Türkiye OECD (1961) ve G20 büyük ekonomilerinin (1999) bir kurucu üyesidir. 31 Aralık 1995 yılından bu yana, Türkiye ayrıca AB Gümrük Birliği'nin bir parçasıdır.
Birçok ekonominin son küresel mali durgunlukta kurtarılabilirliği mümkün olmakla birlikte, Türk ekonomisi, Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi olarak ayakta kalmış, 2010 yılında %9.2 ve 2011 yılında %8,5 oranında genişlemiş ve Dünya'nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmuştur. Bu nedenle, Türkiye 2004 yılından bu yana "AB Maastricht kriterlerinde yüzde 60" kamu borç stoku karşılama oranına sahiptir. Benzer şekilde, 2002'den 2011'e bütçe dengesi AB Maastricht kriterlerinde bütçe açığı yüzde 3'ten daha az, yüzde 10'dan daha fazla bir şekilde düşmüştür.[36]
CIA gelişmiş bir ülke olarak Türkiye'yi sınıflandırılmıştır.[37] Türkiye sık sık ekonomistler ve siyaset bilimciler tarafından yeni sanayileşmiş ülke olarak sınıflandırılmış;[38][39][40] Merrill Lynch, Dünya Bankası ve The Economist gelişmekte olan bir piyasa ekonomisi olarak Türkiye'yi tarif etmiştir.[41][42][43]
Dünya Bankası, 2007 yılında kişi başına düşen GSYİH açısından Türkiye'yi üst-orta gelirli bir ülke olarak sınıflandırmıştır.[43] Lisans üstü ödeme ortalama 2010 yılında adam-saat başına 10,02 dolar kadardır.
Forbes dergisi tarafından yapılan bir ankete göre, İstanbul, Türkiye'nin mali sermaye başkentidir, 2013 yılında toplam 37 milyarder bulunan şehir Moskova (84 milyarder), New York (62 milyarder), Hong Kong (43 milyarder) ve Londra'nın (43 milyarder) ardından dünyada 5'incidir.[44]
2009 yılında Türk hükûmeti geçici otomobil vergi kesintileri, ev aletleri ve konut gibi 2007-2012 küresel finansal krizin etkilerini azaltmak için bazı çeşitli ekonomik teşvik önlemlerini tanıtmıştır. Sonuç olarak, dayanıklı tüketim malları üretimi, otomotiv üretimindeki azalmaya rağmen, %7,2 oranında artmıştır.[45]
Türk Hisse Senedi Piyasası ve kredi derecelendirme kuruluşları olumlu yanıt vermiştir. The Economist'e göre, Türkiye'de hisse senedi fiyatları neredeyse 2009 yılı boyunca iki katına çıkmıştır.[46] 8 Ocak 2010 tarihinde Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye'nin notunu bir kademe yükseltti.[47] 2012 yılında, Fitch 18 yıllık boşluk sonrası yatırım notunu (uzun vadeli yabancı para cinsinden Temerrüt Derecelendirmesini (IDR) BBB-'den BB+'ya yükseltti ve IDR BB+'dan BBB'ye (uzun vadeli yerel para birimi BBB'ye yükseltildi)) Türkiye'nin kredi notunu yükseltti.[48] bunu, Mayıs 2013'te Moody's'in bir derecelendirme yükseltmesi izledi, düşük hizmet yatırım notu Baa3 ile Türkiye'nin devlet tahvili notunu yukarı çekti. Karar Moody's'in iki yılda ilk yatırım dereceli Türkiye notunu ve puanını artırmak için ülkenin "önemli ekonomik ve kamu maliyesi metriklerinde görüntülenen en son ve gelecekte beklenen gelişmeler" temelinde olduğunu resmî tablosunda belirtmiştir.[49][50]
Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin finans kurumlarının küresel ekonomik krizin olduğu bir dönemde, son üç yıl içinde kâr elde ettiğini ve Türkiye'nin bunu yapan nadir ülkelerden biri olduğunu söyledi. Türkiye dünyanın en büyük on beşinci, Avrupa'nın altıncı büyük ekonomisidir ve Türk ekonomisi 2010 yılının ilk altı ayında %11 büyümüştür. Türkiye ekonomisi OECD içinde en büyük büyüme oranına sahip ülkedir. Uluslararası Para Fonu'na göre (IMF) Türkiye millî gelir artışında Çin'i, Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya ve Japonya'yı aşacaktır.[36]
Tarım işkolu
Türkiye topraklarının %24,5'i 1., 2. ve 3. sınıf topraklardan oluşur. Tarım topraklarının %90'ı bu nitelikli topraklardan oluşur. 77,9 milyon hektar Türkiye arazisinin 26,3 milyon hektarı tarımda kullanılır. Miras ve arazi hukuku nedeniyle sürekli parçalanarak küçülen tarla büyüklüğü ortalama 60 hektara inmiştir.[51] Tarımın 2002 yılında millî gelire (230,5 milyar$) katkısı %10,3 (23,7 milyar$) seviyesindedir. 2011 yılı millî gelir 772,3 milyar $, tarım geliri 62,7 milyar$ ile millî gelirin %8,1'idir. 2002 yılında toplam istihdamın (21,3 milyon), %34,9'u (7,4 milyon) tarımda çalışmaktadır. 2011 yılında ise 24,1 milyonluk toplam çalışan sayısının 6,1 milyonu (%25,5) tarımda çalışmaktadır. Tarımda çalışanların oransal olarak önemli ölçüde azalması gelişen ülkelere has bir özelliktir. Türkiye'de 1968 yılında tarımsal GSYİHnin ekonomideki payı %33,5 iken 2010 yılında %9,1'e gerilemiştir.[52]
Tarım dışı sektörler (sanayi, hizmet, turizm vb.) daha fazla büyüdüğü için tarımda çalışanlar ilerleyen yıllarda azalmaya devam edecektir. 2002 yılında millî gelir 3.492 $ iken çiftçinin geliri 1.064 $'dır. 2011 yılında millî gelir 10.444 $, çiftçinin millî geliri 3.653 $'dır. Tarımın ihracattaki payı oran olarak fazla değişmese de miktar olarak artmıştır: 2002 yılı; 36 milyar$ toplam ihracat, 4 milyar $ tarım ihracatı (%11,2). 2011 yılı; 134,9 milyar $ toplam ihracat, 15,3 milyar $ tarım ihracatı (%11,3) yapılmıştır.[51]
Hayvancılık işkolu
Tarım işkoluyla yakın ilişkili olan ve pek çok bölgede küçük aile çiftliklerinin tarımla beraber yürüttüğü haycancılık başlıca altı ana dala ayrılır:
- Büyükbaş Hayvancılık
- Küçükbaş Hayvancılık
- Kümes Hayvancılığı
- Arıcılık
- Balıkçılık
- İpek Böceği Yetiştiriciliği
Türkiye 2023 yıl ortası irtibariyle 16 milyon 688 bin büyükbaş ve 53 milyon 274 bin küçükbaşa sahiptir.[53]
Sanayi işkolu
Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet temel tüketim ve ara malları alanında ithal ikamesi sağlamak amacıyla un, şeker, pamuk ile kömür, demir ve akaryakıt üretimine özellikle öncelik vermiş, cumhuriyetin ilk on bir yılında dört şeker fabrikası açılmıştır.
Demokrat Parti iktidarları, geçmiş yılların aksine özel sektöre ve tarıma ağırlık vermiştir. Marshall Yardımları ile tarımda makineleşme hızlanmış yeni alanların tarıma açılmasıyla tarımsal üretim artışa geçmiştir. Bu dönemde sanayileşmeye ağırlık verilmemiştir. Dışa açılmayla ile birlikte mamul malların ithalatı kolaylaşmış, bu da ithal ikamesi yoluyla sanayileşme politikasının oluşturduğu sanayiyi zora sokmuştur.
1960'larda Devlet Planlama Teşkilatı'nın kurulması ile birlikte sanayileşme yeniden önem kazanmış ve yine ithal ikamesi yolu benimsenmiştir. Özellikle Adalet Parti iktidarı ile birlikte iç pazara yönelik üretim yapan sanayi kuruluşları bu teşkilat aracılığıyla desteklenmiştir. Ancak teşkilatın özerk olmaması bir süre sonra etkisini azaltmış ve beklenen uzun vadeli sonuçlardansa, kısa vadeli ve tüketim mallarının üretimine önem veren bir sanayi anlayışı ortaya çıkmıştır.
1980'lerde dışa açılmanın hız kazanması ile birlikte ithal ikamesi yoluyla sanayileşme politikası uygulanabilirliğini ve global konjonktür içinde geçerliliğini yitirmişti. Daha önceki on yıllarda sanayisini ithal ikamesinden, katma değerli ürünler üreten bir sanayiye çeviremediği için Uzak Doğu'da Japonya ve Güney Kore, Avrupa'da İtalya ve İspanya gibi örneklerde görülen ekonomik mucizeleri gerçekleştirememiştir. Bu dönüşümün gerçekleşmemesinin en önemli sebebi siyasal iktidarların gerekli iradeyi göstererek uzun vadeli hedeflere odaklanmak yerine günü kurtarmayı tercih etmesidir. Global rekabet gücü zayıf Türk sanayisi, hızlı bir dışa açılma karşısında zayıf kalmıştır.
Türkiye'de sanayinin GSYİH içindeki payı 1980'lerin sonunda %34'ten 2013'te %27'ye kadar düşmüştür. Türkiye'de sanayinin 21. yüzyılın başında aşması gereken en önemli sorunlar, düşük tasarruf ve yatırım oranları, kadınların iş gücüne katılımının düşüklüğü, eğitim seviyesinin ve kalitesinin düşüklüğü ile araştırma-geliştirme bütçelerinin azlığıdır. Bu eksilerle birlikte Türk sanayisi ucuz ve görece nitelikli iş gücü ile özellikle otomotiv, dayanıklı tüketim mamulleri ve giyim işkolunda dış yatırımları çekmektedir.
Tüketici elektroniği ve ev aletleri
Türkiye Vestel üretilen ve 2006 yılında kıtadaki satılan tüm televizyonlar bir dörtte, Avrupa'nın en büyük televizyon üreticisi konumundadır.[55] Ocak 2005 itibarıyla, Vestel ve onun rakibi Türk elektronik ve beyaz eşya markası Beko, Avrupa'da üretilen tüm televizyonların yarıdan fazlasını sağlamıştır.[56] Başka bir Türk elektronik markası Profilo-Telra, 2005 yılında Avrupa'nın en büyük üçüncü TV üreticisi oldu.[57] Tüketici elektroniği alanındaki Türk kuruluşlarının AB pazar payı, AB ile Türkiye arasında imzalanan Gümrük Birliği anlaşması ile önemli ölçüde artmıştır: bu artış dijital cihazlarda %3'ten %15'e 2005 yılında %50'den fazla, 1995 yılında %5 den fazla renkli TV ve %3 den %18'e beyaz eşyada olmuştur.
Tekstil ve giyim
Türk şirketleri, 2006 yılında 13.98 milyar dolar değerinde giyim ihracatı yapmış; bunun 10.67 milyar dolardan fazlası (%76.33) AB üyesi ülkelere yapılmıştır.[58]
Motorlu taşıtlar ve otomotiv ürünleri
2008 yılında Türkiye (Birleşik Krallık arkasında ve İtalya'nın üzerinde), Avrupa'da beşinci büyük üretici olarak ve dünyanın on ikinci en büyük üreticisi olarak sıralamada yer aldı ve 1.225.400 motorlu taşıt üretti.[59][60]
Otomotiv sanayisi 1960'ların sonlarından bu yana ekonominin önemli bir parçasıdır. İşkolunda etkinlik gösteren kuruluşlar ağırlıklı olarak Marmara Bölgesi'nde yer almaktadır. Araba üreticileri ve parça tedarikçilerinin bir kümelenmesi ile, Türk otomotiv işkolu, 2008 yılında motorlu taşıt ve bileşenlerinde 22.94 milyar dolar değeri üzerinde ihracat ile üretim üslerinden küresel ağın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.[61][62]
Çoklu birim trenler, lokomotifler ve vagonlar
TÜLOMSAŞ (1894), TÜVASAŞ (1951) ve EUROTEM (2006) yüksek hızda EMU ve DMU modelleri içeren Türkiye'de çok üniteli tren, lokomotif ve vagonlarda büyük üreticiler arasında yer almaktadır.
Gemi yapımı
Türkiye dünyanın önde gelen gemi uluslarından biridir; 2007 yılında Türk tersaneleri sayı bakımından (İtalya, ABD ve Kanada'nın arkasında) Dünyada 4., sipariş edilen gemi ve sayısı bakımından (Çin, Güney Kore ve Japonya'nın arkasında) mega yat siparişlerinde Dünyada 4'üncü sırada yer almaktadır.[63]
Savunma sanayisi
Türkiye'de birçok gelişmiş silahlanma üreticileri vardır. Yıllık ihracat 2014 yılındaki değeriyle 1,6 milyar dolara ulaşmıştır.[64] MKEK, TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN, FNSS, Nurol Makina, Otokar ve HAVELSAN büyük üreticiler arasındadır. 11 Temmuz 2002 tarihinde, Türkiye F-35 Müşterek Taarruz Uçağı (JSF) geliştirme programının Seviye 3 ortağı olmuştur. TUSAŞ Türk Hava Kuvvetleri için F-16 Fighting Falcon gibi çeşitli uçak türleri ve modellerini üretmiştir.[65][66] Türkiye son zamanlarda yurt içinde 0.8m çözünürlüklü keşif uydusu (Göktürk-1 projesi) dahil olmak üzere yeni askerî /istihbarat uydularının yapımını başlatmış, Türk Millî İstihbarat Teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanılmak üzere 2 metre çözünürlüklü keşif uydusunu (Göktürk-2 projesi) yapmıştır. Diğer önemli ürünler arasında Altay ana muharebe tankı, A400M, TUSAŞ T-FX, TF-2000 AAW sınıfı fırkateyn, Milgem sınıfı korvet, Anka İHA, Aselsan İzci UGV, T-155 Fırtına kundağı motorlu obüsü, J-600T füzesi, T- 129 saldırı helikopteri, Roketsan UMTAS tanksavar füzesi, Roketsan Cirit lazer güdümlü roket, Panter Obüsü, ACV-300, Otokar Cobra ve Akrep, BMC Kirpi, FNSS Pars 6x6 ve 8x8 ZPT, Nurol Ejder 6x6 ZPT, TOROS topçu roket sistemi Bayraktar Mini İHA, ASELPOD ve SOM seyir füzesi bulunmaktadır.
Demir-Çelik sanayisi
Türkiye çelik üretimi yapan ülkeler listesinde 8. sırada yer almaktadır. 2013 yılında, toplam çelik üretimi 29 milyon ton olmuştur.[67] Türkiye'nin ham çelik üretimi, 2011 yılında 34,1 milyon ton gibi rekor bir seviyeye ulaşmıştır.[68] Kayda değer üreticiler (2 milyon ton üzeri üretim yapan) ve üst çelik üreten şirketler arasında:
- Erdemir (7.1 milyon ton) (47.) (Sadece Erdemir-Türkiye; Erdemir-Romanya dahil değildir)
- Habaş (4.4 milyon ton) (72.)
- İçdaş (3.6 milyon ton) (76.)
- Diler (2,3 milyon ton) (108.)
- Çolakoğlu (2,1 milyon ton) (110.)
Bilim ve Teknoloji
TÜBİTAK, Türkiye'de kalkınma, bilim, teknoloji ve yenilik politikaları için önde gelen bir devlet kuruluşudur.[69] TÜBA Türkiye'de bilimsel etkinliklerin teşviki için özerk bir bilimsel kurumdur.[70] TAEK Türkiye'nin resmî nükleer enerji kurumudur. Hedefleri arasında akademik nükleer enerji araştırma ve geliştirme ve barışçıl nükleer araçların uygulanması bulunmaktadır.[71]
Askeri teknolojilerde araştırma ve geliştirme için Türk hükûmetinin diğerleri kuruluşları arasında TUSAŞ, Aselsan, Havelsan, Roketsan ve MKE vardır. Türk Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi Türk Havacılık ve Uzay Sanayii ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından işletilen bir uzay aracı üretim ve sınama tesisidir. Türk Uzay Fırlatma Sistemi Türkiye'nin uzay aracı fırlatma yeteneğini geliştirmek için bir projedir. Bir uzay limanı yapımı, uydu fırlatma araçlarının geliştirilmesi yanı sıra uzak yer istasyonlarının kurulmasını içerir.[72][73][74]
İnşaat ve müteahhitlik işkolu
Türk inşaat ve müteahhitlik işkolu dünyanın önde gelen, en rekabetçi ve dinamik inşaat/müteahhitlik işkollarından biridir. 2009 yılında 33 Türk inşaat/müteahhitlik şirketi toplamda Türk inşaat/müteahhitlik işkolu için Engineering News-Record tarafından hazırlanan bir araştırmada En Büyük Uluslararası Müteahhitler Listesinde Çin'in ardından Dünyanın en büyük ikinci kümelenmesi seçildi.[75][76][77]