İslam'da kadın
İslam toplumlarında kadının yeri / From Wikipedia, the free encyclopedia
Müslüman kadınların (Arapça: مسلمات, Müslimāt – tekil: مسلمة, Muslime)[2] deneyimleri farklı toplumlarda ve aynı toplum içinde büyük farklılıklar gösterir.[3][4] Ortak yönleri ise, hayatlarını değişen derecelerde etkileyen, aralarındaki geniş kültürel, sosyal ve ekonomik farklılıklar arasında köprü kurmaya hizmet edebilecek ortak bir kimlik veren İslam dinine bağlılıklarıdır.[3][4][5]
Kur'an'da birçok kadından bahsedilmesine rağmen sadece birinin adı geçer; o da İsa'nın annesi Meryem'dir. Kur'an'ın 19. suresi olan Meryem Suresi, onun adını alır. Kur'an'da Meryem'in adı İncil'den daha fazla geçer (34 defa).[6][7] Kur'an'a göre, doğuştan itibaren Meryem'i ilahi bir lütuf sarmış; genç ve bâkire kadın, Cebrâil aracılığıyla Allah'ın kendisini seçtiğine dair bir mesaj almış, Allah onu arındırmış ve âlemlerin kadınlarından üstün tutmuştur.[8][9][10]
İslam toplumlarında kadının gerek aile hayatında, gerekse siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik alanlardaki konumunu bir taraftan dinî kurallar, diğer taraftan ise sosyal ve siyasi çevre, etnik yapı ve İslam öncesinden gelen kültür mirası belirlemiştir.[11] Bu sebeple İslam dünyasında kadının konumu her dönemde değişmiştir. Hatta aynı bölgede ve aynı zaman diliminde yaşayan kadınlar arasında bile şehirde veya kırsal kesimlerde bulunmalarına göre farklılıklar olmuştur.[11]
İslam tarihinde kadının sosyal, hukuki ve manevi statüsünün belirlenmesinde rol oynayan temel kaynaklar şunlardır: Kur'an[12] – İslam peygamberi Muhammed'e ve arkadaşlarına atfedilen, geleneksel rivayetlerden oluşan fiiller ve sözler olan hadis ve sünnet[13] – hukuki meselede ilmî fikir birliği olan icma[14] – Kur'an'daki yasaların, sünnetin veya peygamberlik geleneğinin, bu iki yasama kaynağı tarafından açıkça kapsanmayan durumlara uygulandığı ilke olan kıyas[15] – dinî veya hukuki durum ile ilgili bağlayıcı olmayan, yayınlanmış görüş veya kararlar olan fetva.[16] Ek etkiler arasında ise İslam öncesi kültürel gelenekler, İslamî ilkelere doğrudan aykırı olmadığı sürece İslam'da tamamen kabul edilen laik yasalar,[17] Endonezya Ulema Konseyi ve Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devlet kontrolündeki kurumlar[18] ve özellikle tasavvuf akımında öne çıkan manevi öğretmenler vardır. Orta Çağ Müslüman filozoflarından Muhyiddin İbnü'l-Arabî (1165–1240) de dahil olmak üzere Müslümanların çoğu, İslam'daki dişil ilkenin metafizik sembolizmini aydınlatan çeşitli metinler üretmişlerdir.[19]
İslam'ın Sünni kolu içinde dinî ve yasal kaynakların yorumlanması konusunda önemli farklılıklar vardır.[20] Vehhabîler ve Selefiler gibi aşırılıkçı ve köktendinci Sünni hareketler, kadınların bu ideolojik mezhepler içinde algılanma biçimleri üzerinde derin etkileri bulunan "mistisizmi" (sufilik) ve teolojiyi doğrudan reddetme eğilimindedirler.[21] Tersine, İslamî ortodoksluk içinde hem yerleşik teolojik okullar hem de Sufizm en azından bir şekilde etkilidir.[22]