Reseptör (biyokimya)
Bir hücre için sinyal alan protein molekülü / From Wikipedia, the free encyclopedia
Biyokimyada reseptör veya almaç, birbiriyle kısmen örtüşen iki anlama karşılık gelir.
Birinci anlamıyla reseptör, sinyal transdüksiyonunda yer alan bir proteindir, hücre dışındaki bir sinyali hücre içine taşır. Sinyalin bir biçimden başka bir biçime dönüşmesini sağlayan protein hücre dışında olabileceği gibi hücre içinde de olabilir. Reseptöre bağlanan moleküle ligand denir, bu bir peptit (örneğin bir nörotransmitter), bir hormon, bir ilaç veya bir toksin olabilir, bu bağlanma olunca reseptör biçimini değiştirir ve hücresel bir tepki meydana gelir. Ancak, bazı ligandlar herhangi bir değişikliğe neden olmadan sadece reseptörleri bloke ederler, bunlara antagonist denir. Ligand etkisiyle reseptörde meydana gelen değişiklikler sonucu fizyolojik tepkiler meydana gelir, bunlar liganda atfedilen biyolojik aktiviteyi oluşturur.
İkinci anlamıyla reseptör, hücre dışındaki bir protein veya taneciğin hücre içine girmek için hücre zarında bağlandığı bir moleküldür. Hücreye bağlanan şey, bir protein (örneğin kolera toksini), bir virüs (örneğin HIV) veya bir lipoprotein taneciği olabilir (örneğin LDL). Bu ikinci anlamıyla reseptör, genelde protein olmakla beraber bir karbonhidrat veya lipit de olabilir (örneğin, kolera toksini, GM1 adlı bir gangliozite bağlanır).
Bu iki tanım kısmen örtüşürler. Virüs veya toksinlerin bağlandığı reseptörlerin bazıları (örneğin, HIV'in bağlanma reseptörü CD34) yukarıda verilen birinci anlamıyla bir sinyal reseptörüdür. Patojen organizma, bu reseptörü kendi amacına göre kullanacak şekilde evrimleşmiştir. Buna karşın sinyal reseptörlerinin hepsi hücre zarında değildir. Örneğin nükleer reseptörler, hücre çekirdeğinde bulunurlar ve aslında transkripsiyon faktörleridir. Bu reseptörlerin ligandları, hücre zarından kolaylıkla geçebilen steroid hormonlardır, bunlar reseptörlerine bağlanınca onların belli genleri aktive etmesine neden olurlar. Bazı bağlanma reseptörlerinin ise sinyal transdüksiyonu ile ilgileri yoktur. Örneğin, endositik reseptörler, bazı besinlerin (örneğin LDL taneciklerinde bulunan kolesterol ve trigliseritlerin veya transferin tarafından taşınan demirin) endositoz yoluyla hücre içine alınmasını sağlar. Bazı sinyal transdüksiyon reseptörlerinin hücre içine aktardığı sinyal mutlaka bir molekülün bağlanması değildir; ışık veya ses titreşimlerinin neden olduğu reseptördeki şekilsel deformasyon da sinyal olabilir.