En İyi Sorular
Zaman Çizelgesi
Sohbet
Bakış Açıları
Lahit
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Remove ads
Lahit; içine ölünün konulması için taştan, ahşaptan, kurşundan veya pişmiş topraktan yapılan üstü kapakla örtülmüş mezar.


İlk kullanımları Mezopotamya ve Mısır’da görülmüştür; Helenistik dönemde ve Roma döneminde evrensel bir ölü gömme şekline dönüşmüştür. Ölen kişinin konulduğu kısım tekne; teknenin üstünü örten bölüm ise kapak olarak adlandırılır. Lahitlerin içine kişinin ölümünden önce kullandığı günlük ve kıymetli eşyalar da konurdu.
Remove ads
Kelimenin kökeni
Lahit kelimesi, Arapça "Lahd” kelimesinden türemiştir.[1] Eski Yunanca'daki karşılığı, "et" ve "yiyen" kelimelerinden meydana gelen "sarkofaj" (σαρκοφάγος) kelimesidir. Eski Yunancadaki bu kelime, Assos antik kentinden çıkarılan ve cesedi hızla çürüttüğüne inanılan "Lapis sarcophagus" denilen taş için kullanılmakta iken Roma İmparatorluğu döneminde bir mezar formunun adı olarak kullanılmaya başlamıştır.[2]
Remove ads
Lahit geleneğinin gelişimi
Özetle
Bakış açısı
İnsanlar, İlk Çağ'dan beri ahşaptan veya pişmiş topraktan yapılma sandık şeklinde mezarlar kullanmıştır. Lahitlerin ilk kullanımları Mezopotamya ve Mısır’da görülmüştür. Bu dönemde yeniden dirilişe inanıldığı için sandukalara pencereler, kapılar konduğu düşünülür. Mısır'da daha sonraki devirlere ait gümüş ve altından yapılma, insan şeklinde sandukalar bulunmuştur.[3]

Ege dünyasında en erken lahit kullanımı Girit'teki Minos kültüründe pişmiş topraktan lahitlerin kullanımı ile görülmüştür.[3] Bu tür lahitler M.Ö 2200'den itibaren yapılmıştır ancak yaygın kullanımları M.Ö 15.–14. yüzyıllardır. Erken Ege kültürlerinde yaygın olan pişmiş toprak lahit geleneği daha sonra Anadolu'da da kullanıldı. Anadolu'daki ilk lahit örnekleri yine pişmiş topraktan yapılmış M.Ö 7. yüzyıl sonu 6. yüzyıl başlarına tarihlenen Klozomenai lahitleridir. Bu lahitler, kabaca oyulmuş killerden elle şekillendirilir ve ardından ince bir çamurla kaplanarak üzerlerine detaylı dekorasyonlar eklenirdi.

Likya bölgesinde, insanlar hayatın ölümden sonra devam edeceğine inanarak, ölümden sonra gidilen öteki dünyada yaşayacakları evler olarak mezarlar inşa etmişlerdir.[4] Likya lahitleri, yerel kireçtaşından yapılmış genelde 2-2,5 m uzunluğunda ve 1-1,5 m genişliğinde görkemli mezar yapılarıdır.[4] M.Ö. 5. yüzyılda Sayda kentinde bulunan ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde korunan Likya Lahdi olarak bilinen lahit, tipik Likya özelliklerini taşıyan bir örnektir. M.Ö. 6. yüzyılda başlayan bu defin geleneği, yöre Roma İmparatorluğu egemenliğine girdikten sonra da sürdürülmüştür. Aynı nekropolde bulunan ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilenen ünlü İskender Lahdi de, dikkat çekici kabartmalarıyla bölgedeki zengin mezar geleneğinin farklı bir yorumunu yansıtır.[5]

Roma İmparatorluğu'nda Cumhuriyet dönemi sonlarına kadar "kremasyon" (yakarak yapılan gömü işlemi) tercih edilmekte idi ve lahitler, yakılan cesetlerin kül ve kemiklerinin saklandığı küçük birer kutu (ostotek) şeklinde idi. M.S. 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nda bedenin bütün halde gömülmesi (inhumasyon) yaygınlaştı ve lahit geleneği moda oldu. Bu değişikliğin nedeni tam olarak bilinmez.[2] Lahitler bazen anıt mezar olarak kullanıldı. Bunun en iyi örneklerinden birisi, Sayda Kralı Straton'a veya Saydalı bir zengine ait olan; İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde korunan Ağlayan Kadınlar Lahdi'dir.
Anadolu'daki Asos antik kentine üretilen lahitler, M.S. 1. yüzyılın son çeyreğinden itibaren imparatorluğun diğer bölgelerinde de büyük ölçüde talep gördü.[6] Yöreye özgü bir volkanik taş olan ve antik çağda "Lapis sarcophagus" denilen andezit taşından yapılan bu lahitler, Lübnan, Suriye, Yunanistan ve Roma gibi değişik yerlere ihraç edilirdi. Antik yazarlara göre bu taş, eti kısa sürede çürütmekteydi. Bu yüzden lahit, Eski Yunancada sarkofaj (σαρκοφάγος) olarak adlandırıldı.

Lahit yapımında kullanlan, maliyeti en yüksek ve en değerli malzeme mermer idi. Mermer lahitler 2.-3. yüzyıllarda ağırlıklı olarak Roma, Atina ve Dokimeion'da yapılmıştır. Lahitler üzeri mezar sahibinin dinsel inancını, sosyal yaşamını ya da ekonomik durumunu gösteren dekoratif unsurlarla süslenirdi. M.S 2. yüzyılın ortalarında lahitlerde kabartma kullanımı yaygınlaşmıştır.
MS 4. yüzyılın başında Roma İmparatorluğu'nda Hristiyanlığın resmî dinlerden biri olarak tanınmasından sonra Hristiyanlık inancını yansıtan lahitler üretilmeye başladı ve M.S. 5. yüzyılın başlarına kadar artarak devam etti.[2]
Bizans döneminde imparatorlar ve saray mensupları için çoğunlukla porfir taştan yapılmış anıtsal lahitler kullanılmıştır. İmparatorların önemli bir bölümü Konstantinopolis'teki Havariyyun Kilisesi'nde yer alan bu gösterişli lahitlere gömülmüş, Hristiyanlığın kabulüyle birlikte lahitlerde sade haç ve sembolik kabartmalar görülmeye başlanmıştır. Günümüzde Fatih Camii haziresinde bulunan bazı büyük porfir lahitlerin de bu imparatorluk defin geleneğine ait olduğu kabul edilmektedir.[7]

Remove ads
Lahit türleri
- Klineli lahitler, ölünün odasındaki yemek masası veya yatağı şeklinde biçimlendirilen lahitlerdir.
- Kabartmalı anıtsal lahitlerde lahit önyüzleri kabartamalarla donatılmıştır. Asya tipi olanlarında kapakları genelde birer yatağı andırır. Yatağın üzerinde karı-koca heykelleri yer alır.
- Girlandlı lahitler, sandukanın köşelerindeki bukefalion (öküz kafası) tarafından taşınan girlandlarla süslüdür.
- Sütunlu lahitler, üzerinde kesik veya burgulu sütun bulunan lahitlerdir.
Ayrıca bakınız
Kaynakça
Wikiwand - on
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Remove ads
