Kısas
From Wikipedia, the free encyclopedia
Kısas ilkesi eski toplumlarda suç işleyen kişinin veya ait olduğu kabilenin işlenen suça eş değer şekilde cezalandırılması anlamına gelmekteydi. Yani göze göz, dişe diş, kulağa kulak ve cana karşılık can. Eski toplumlarda bireysel sorumluluk ilkesi bulunmadığı[1][2] için suçlu yerine bir başkası, örneğin en yakın akrabası cezalandırılabilirdi. Çoğu zaman da fiilin kasdi bir eylem olup olmadığı da göz ardı edilir, her can için bir can veya kan bedeli alınırdı.[3]
Kısas İslam öncesi Arap toplumunda kabileler arasında süregiden savaşların çözümü için kullanılırdı. Kan döküldüğünde, kısas aşiret misillemesi şeklinde gerçekleşir, katil bulunamazsa yakın bir akraba öldürülebilir veya daha az onurlu bir ikame olarak kan bedeli alınırdı.[4] Ayrıca kısas toplumsal denklik şartı üzerinden yürütülür, öldürülen kişinin erkek-kadın, hür-köle, seçkin ya da sıradan olması göz önüne alınarak, katilin aşiretinden öldürülene denk birisi infaz edilirdi. Örneğin köleye karşılık ancak bir köle, kadına karşılık bir kadın öldürülebilirdi.[5][6]
Kısasta sosyal denklik şartı, alt sınıfta bulunan bir kişinin üst sınıftan birini öldürmesi durumunda kısasın uygulanacağı, üst sınıftan birinin alt sınıftan birini öldürmesi durumunda kısas uygulanamayacağı, ancak "kan bedeli" ödenebileceği anlamına gelmektedir.
Kısasta toplumsal denklik şartı ve kan bedeli ödemesi Bakara 178'de açıkça ifade edilmiştir. "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi. Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir." Sınıf farkına dayalı bu İslam öncesi uygulama İslamda aynen benimsememesiyle birlikte İslami dönemde ayrıca buna bir Müslümanın bir gayrimüslim için infaz edilip edilemeyeceği tartışmaları da eklenmiştir.
Kasıt unsuru, Kuranda yer alan suçlama konularından sadece birinde (öldürme ve tek bir durumda (bir inananın, diğer bir inananı öldürmesi)) göz önüne alınır ve bunun karşılığında bir köle azad edilmeli ve öldürülenin ailesine maddi tazminat ödenmelidir. Ancak ayetin devamında maddi tazminat için başka bir şart ileri sürülür ki buna göre ölen kişinin inananlarla aynı toplulukta yaşıyor olması veya ölen kişinin içinde yaşadığı toplumun inananlarla anlaşmalı olması gerekir. Öldüren kişinin maddi yetersizliği durumunda tutacağı iki aylık oruç ta suçun karşılığı olarak yeterli görülüyor. (Nisa 176) Sonraki dönem fıkıhçıları ise (bedensel yaralama ve öldürme eylemlerinde) bedensel kısas için belirledikleri diğer şartlar [7] yanında kasıt unsurunu şart koşar, kasıtlı olmayan her türden yaralanma ve ölüm olayları için maddi tazminata hükmolunur.
Kısas cezasının 'uygulanabilirliği' fıkıhçılar tarafından yaralı veya maktülün masum olması gibi çok sayıda şarta bağlanmıştır. Bir kısas uygulamasına konu olabilecek yaralama ancak, cezalandırmada suçluya verdiği zarardan daha fazla zarar verilmeyeceğinin garanti edilebileceği, sınırları belirli bir organ kaybı sözkonusu ise uygulanabilecektir.[7] Bu durumda günlük hayatta en sık rastlanan ve kavga sırasında gerçekleşen taş-sopa, ya da kesici-delici aletlerle gerçekleşen öldürme ve yaralama şekillerine kısas yapılamayacağı da açıktır.[8] Kısas suçlunun veya ait olduğu kabilenin işlenen suçun tamamıyla aynısı ile cezalandırılması olduğundan tecavüz edilerek veya vahşice kafası ezilerek öldürülen bir insan için, katile verilecek düz idam cezası da kısasın icra edildiği anlamına gelmeyecektir.