Liberalizm
bireysel özgürlük üzerine kurulu siyaset felsefesi veya dünya görüşü / From Wikipedia, the free encyclopedia
Liberalizm, bireysel özgürlük üzerine kurulan bir siyasi felsefe veya dünya görüşüdür.[1][2][3] Bireysel özgürlük ve bireysel haklar düşüncesiyle yola çıkan liberalizm, daha sonraki yıllarda farklı türlere bölündü ve bireylerin eşitlik ilkesinin de önemini vurgulamaya başladı. Klasik liberalizm bireysel özgürlüklerin rolünü vurgularken, sosyal liberalizm özgürlüğe vurgu yaptığı kadar; bireylerin eşitlik hakkı ilkesinin önemine vurgu yapar ve özgürlük ile eşitlik arasında denge kurmayı amaçlar.[4] Liberal görüşü savunanlar geniş bir görüş dizisi benimsemekle birlikte genellikle ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, basın özgürlüğü, sivil haklar ve sivil özgürlükler, seküler devlet, liberal demokrasi, ekonomik ve siyasi özgürlük, hukukun üstünlüğü, özel mülkiyet ve piyasa ekonomisi gibi fikirleri destekler.[5][6][7][8][9][10]
18. yüzyılda liberal fikirlerin Aydınlanma Çağı filozofları ve iktisatçıları arasında yayılmasıyla liberalizm ilk kez belirgin bir siyasi hareket olarak ortaya çıkar. Liberal düşünce; kalıtsal ayrıcalık, teokratik yönetim, mutlak monarşi ve kralların ilahi haklarına karşı çıkmaktaydı.
17. yüzyıl düşünürü John Locke sıklıkla ayrı bir felsefe geleneği olarak liberalizmin kurucusu şeklinde yansıtılır. Locke, her insanın hayat, özgürlük ve mülkiyet haklarına[11] sahip olduğunu savundu ve Toplumsal sözleşmeye göre de hükûmetlerin bu hakları ihlal etmemesi gerektiğini belirtti. Dönemlerinin liberal felsefesine sahip devrimciler, bu felsefeyi despot yönetimlerin devrilmesi için başlattıkları silahlı mücadeleleri meşru göstermek için kullandı. Şanlı Devrim, Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi bunların arasındaydı. 19. yüzyılda Avrupa, İspanyol Amerika ve Kuzey Amerika'da[12] liberal devletlerin kurulduğu görüldü.
20. yüzyıla kadar serbest ticaret, laissez faire ekonomiyi destekleyen hükûmet, minimum müdahale ile vergilendirme ve dengeli bütçe liberallerin ekonomi görüşlerinin genel hatlarını yansıtmaktaydı. Liberaller bu dönemlerde bireycilik, özgürlük ve eşit haklara yoğunlaşmaktaydı. Ancak 19. yüzyılın sonunda yoksulluk, işsizlik ve modern sanayi kentleri içinde göreli yoksunluk gibi sebepler klasik liberal fikirlere eğilimleri değiştirdi. Sanayileşme ve laissez-faire ekonominin yarattığı sosyal dengedeki değişimlere karşı büyük politik tepkiler bu dönemde güçlenmeye başladı. 1929 yılında başlayan Büyük Bunalım liberal ekonomiye yönelik desteğin azalmasını hızlandırdı. Avrupa ve Kuzey Amerika'da sosyal liberal görüşler bu dönemde yükselişe geçti ve refah devletinin genişlemesinde önemli bir bileşene dönüştü.[13][14]
Batı dünyasının 2. Dünya savaşından sonra yaşadığı otuz yıllık eşi görülmemiş genel refah modern liberalizmin yükselişini imliyordu. Ancak 1970'lerin ortalarından başlayarak çoğu batılı ülkeyi saran ekonomik büyümenin yavaşlaması modern liberalizme ciddi bir meydan okuma olanağı sundu. Bu on yılın sonunda, ekonomik durgunluk, refah devletinin sosyal faydalarını korumanın maliyetiyle birleştiğinde, hükûmetleri giderek politik olarak savunulamaz vergilendirme ve artan borç seviyelerine doğru itti. Pek çok hükûmet tarafından uygulanan Keynesyen iktisadın etkinliğini yitirmiş görünmesi de aynı derecede rahatsız ediciydi. Hükûmetler, ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan programlara para harcamaya devam etti, ancak bunun sonucu, sıklıkla artan enflasyon ve işsizlik oranlarında her zamankinden daha küçük düşüşler oldu. Modern liberaller, olgun endüstriyel ekonomilerdeki durgun yaşam standartlarının zorluklarını karşılamak için mücadele ederken, diğerleri klasik liberalizmin canlanması için bir fırsat gördü. Yeniden güçlenen liberalizmin bu “neoklasik” versiyonunun öneminin en açık imi, Amerika Birleşik Devletleri'nde Liberteryen Parti'nin artan önemi, liberteryen piyasa idealini ve keskin bir şekilde sınırlı hükûmetleri desteklemeyi ve özendirmeyi amaçlayan çeşitli düşünce kuruluşlarının birçok ülkede kurulumuyla liberteryenizmin politik bir güç olarak ortaya çıkmasıydı.[15]