İyiliği emretmek ve kötülükten menetmek
From Wikipedia, the free encyclopedia
Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker (Arapça الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر), Âl-i İmrân suresi 104, Tevbe Suresi 112, Hûd suresi 116. ayetleri vb. birçok ayette görülen, Kur'an kökenli bir ifadedir ve dini literatürde insanlara "iyiliği emretmek ve insanları kötülükten menetmek" anlamında kullanılır.[1] Dini terminolojide (ahlaki değil) dini anlamda iyi ve kötü olarak tanımlanan fiillere atfen kullanılır.
Bu ayetler etimolojik ve literal çeviri yapıldığında aslında "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırma" anlamlarına gelmez. Maruf bilinen, aşina olunan anlamındadır [2] ve 30 ayette kullanım amacı aynı kökten gelen örf'ü ifade etmektir.[3] Münker ise belirsiz, tekil veya tuhaf anlamındaki nekre [4]) kelimelerinden marufun zıddı olarak [5] türetilmiş ve olasılıkla günümüzde bid'at (gelenekte olmayan, tuhaf, yeni icatlar, sünnette yer almayan dini uygulamalar) olarak ifade edilenin aynısıdır. İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama eyleminde, iyilik ve kötülüğün mahiyetine ilişkin, neyin iyi, neyin kötü kabul edileceği hususunda kelâm, ahlâk ve fıkıh usulü tartışmalarında kullanılan terimler Hüsün ve Kubuh (iyilik ve kötülük)tur.[6]
İlke, İslam inancında Allah'ın Kuran ve hadisler üzerinden Müslümanlara yüklediği "farz-ı ayn"[7] veya mezhebe bağlı olarak "farzı kifaye" bir görev olarak bilinir[8][9] ve tarihsel hisba kurumunun da ilham kaynağıdır. On İki İmamcı Şii İslam'da "Füru-ı Din" olarak adlandırılan on eylemden ikisini oluşturur.[10][11][12][13] İyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek cihadın bir türü olarak kabul edilir,[14] bu sebeple bazı İslami ekollere göre İslam'ın temel farzlarından biridir. Ayrıca İslami anlayışta iyilik ve kötülük kavramlarının göreceliği, yani kastedilen iyiliğin İslam'a göre iyi (farz, vacib, sünnet, müstehap), kötülüğün ise İslam'a göre kötü olan (haram, mekruh) olduğu göz önüne alınmalıdır.[15] (Ayrıca bakınız:Göreceli ahlak)
Siyasal islam veya İslamcılık olarak isimlendirilen akımlardaki hakim anlayış Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker'in yerine getirilmesidir.[16][17] İlke cihatçı kökten dincilerle reformist İslamcılar arasında tartışma konusudur. Ana akım İslamcılar görevin hükûmetlere ait olduğunu, kişilerin teker teker bu görevi yapmaya kalkmaları halinde anarşiye yol açılacağını savunurlar. Cihadçı kökten dincilikte ise “iyiliğin emredilip kötülüğün yasaklanması” farz-ı kifâye hükmünde bir vecibedir. Şayet siyasi otorite dinin münker gördüğü hususları ortadan kaldırma konusunda harekete geçmezse bu görev, gücü yetebilen her bir ferdin sorumluluğuna geçmiş olur.[18]
Eski İslam literatürü, bilgin sayılan dindar Müslümanların yasaklanmış nesneleri, özellikle içki ve müzik aletlerini yok ederek yanlışı yasaklamak üzere harekete geçtiğini anlatır.[19] Gazali, cami, çarşı, sokak, hamam ve konukseverlikte yaygın bulunan yanlışların listesini sunar. Bunlar arasında "Şarap, kadın ve müzik" gibi püriten normlar "açık arayla" önde gelenlerdi.[20]
Günümüzde "Erdemlerin Teşviki ve Kötülüğün Önlenmesi" gibi ifadelerle İran, Suudi Arabistan,[21] Nijerya, Sudan, Malezya, vb. ülkelerde çeşitli güç seviyelerinde devlet kurumları ortaya çıktı.[22]
"On üçüncü yüzyılda yaşayan bir coğrafyacıya göre, İran'ın kuzeyindeki Gilan'da her yıl gerçekleştirilen bir âdet vardı; Ulema doğruyu emretmek için hükümdardan izin ister, izni aldıklarında herkesi toplarlardı. Bir adam sarhoş olmadığına ve zina etmediğine yemin etse, âlim ona ticaretini sorar, bakkal olduğunu söylerse, müşterisini aldattığı iddiasıyla yine de onu kırbaçlardı." [20] |