En İyi Sorular
Zaman Çizelgesi
Sohbet
Bakış Açıları

Antakya (antik kent)

Türkiye'de bir antik kent Vikipedi'den, özgür ansiklopediden

Antakya (antik kent)
Remove ads

Antakya (Grekçe: Ἀντιόχεια Antiócheia, Süryanice: ܐܢܛܝܘܟܝܐ Anṭiokia, İbranice: אנטיוכיה, antiyokhya, Gürcüce: ანტიოქია, Ermenice: Անտիոք Antiok, Latince: Antiochia ad Orontem, Arapça :انطاکیه Anṭākiya), Asi Nehri kıyısına kurulmuş bir antik kent. Kalıntıları günümüz Antakya şehrinde bulunur ve modern şehre ismini verir.

Pratik Bilgiler Konum, Bölge ...

Antakya Büyük İskender'in generallerinden I. Seleukos tarafından milattan önce dördüncü yüzyılın sonunda kuruldu. Şehrin gelişmesinde coğrafi, askerî ve ekonomik konumu büyük bir etken olmuştur. Şehrin Baharat Yolu, İpek Yolu ve Kral Yolu'nun yakınlarında bulunması ekonomik olarak gelişmesini hızlandırmış ve Yakın Doğu'nun başkenti olma yolunda İskenderiye'ye rakip olmasını sağlamıştır. Şehir ayrıca Helenistik Yahudiliğin ve İkinci Tapınak Dönemi Yahudiliğinin ana merkezlerinden biridir. Antakya'nın şehirleşmesinin büyük bir bölümünü Roma İmparatorluğu topraklarının Doğu Akdeniz bölgesindeki en önemli şehirlerden biri olduğunda yaşamıştır.

Antakya, hem uzun tarihi hem de Helenistik Yahudiliğin ve Erken Hristiyanlığın ortaya çıkmasında oynadığı kilit rolü sebebi ile "Hristiyanlığın Beşiği" olarak adlandırılır.[1] Hristiyan Yeni Ahit, "Hristiyan" isminin ilk olarak Antakya'da ortaya çıktığını ileri sürer.[2]

Şehir, Suriye Tetrapolisi olarak bilinen (Antioch, Seleucia Pieria, Epemiye, Laodicea) şehirlerden birisidir.

Şehir, Augustus zamanında yarım milyon nüfusa sahip bir metropoldü ancak, Orta Çağ'da yaşanan savaşlar, sık yaşanan depremler ve Moğol istilaları ardından Antakya'dan geçmeyi bırakan ticaret yollarının değişmesi sebebi ile önemini kaybetmiştir.

Remove ads

Tarihçe

Özetle
Bakış açısı

Tarih öncesi

Thumb
Hatay Arkeoloji Müzesi'nde Orta ve Geç Tunç Çağı'na ait bir eser, MÖ 2000-1200

Antakya'dan önce aynı bölgede Meroe adlı bir yerleşim bulunmaktaydı. Burada Herodot'un "Pers Artemis'i" olarak adlandırdığı, Semitik tanrılardan Anat'a ait bir tapınak bulunmaktaydı. Bu tapınak Antakya'nın Doğu mahallesinde bulunuyordu.

Silpius Dağı (Habib-i Neccar Dağı)'nın eteklerinde Io veya Iopolis adında bir yerleşim yeri bulunmaktaydı. Bu isim kendilerini Attik İyonyalılarla bağdaştırmak isteyen Antakyalılar tarafından kullanılırdı. Io'nun küçük bir tüccar Yunan kolonisi olduğu düşünülmektedir.

Thumb
Hatay Arkeoloji Müzesi'nde Hitit Kralı Şuppiluliuma heykeli

Ayrıca Antakyalı Yunan Tarihçi İoannis Malalas ova içinde Asi Nehri kenarında Bottia adında ilkel bir yerleşimin de olduğunu belirtmektedir.[3]

I. Seleukos Nikator tarafından kuruluşu

Thumb
I. Seleukos (Yunan orijinalinin Herkulaneum'da bulunan Roma kopyası)

Milattan sonra 4. yüzyılda yaşamış Antakyalı bir hatip olan Libanios'un yazılarında[4] Büyük İskender'in Antakya mevkiinde kamp kurduğu ve Antakya'nın kuzeybatısında Zeus'a bir sunak yaptırdığını belirtmiştir. Bu olay sadece Libanios'un yazılarında geçmektedir. Muhtemelen Antakya'nın statüsüne yükseltmek amacı ile yapılmış olabileceği düşünülse de gerçek olmaması için bir sebep bulunmamaktadır.[5]

MÖ 323 yılında Büyük İskender'in ölümünden sonra, generalleri işgal ettikleri bölgeleri kendi aralarında paylaşmıştır. I. Seleukos MÖ 301 yılında, İpsos Savaşı'nın ardından Suriye topraklarının hakimiyetini kazanmış ve Suriye'nin kuzeybatısında dört "kardeş" şehir kurmaya başlamıştır. Bunlardan biri babası Antiochus'un şerefine kurduğu Antakya'dır. Suda'ya göre ise şehrin adı I. Seleukos'un oğlu I. Antiohos'tan gelmektedir.[6] I. Seleukos'un onaltı Antioch kurduğu düşünülmektedir.

I. Seleukos, Antakya'nın kurulacağı yeri dinî bir törenle seçmiştir. Zeus'un hayvanı olduğuna inanılan kartala bir parça kurban eti verilmiş ve kartalın bu adağı taşıdığı yere şehir kurulmuştur. Seleukos bu dini töreni saltanatının 12. yılında Kadim Makedon Takviminin Artemisos (MÖ Mayıs 300 yılı[7]) ayının 22. gününde gerçekleştirmiştir. Antakya kısa zamanda Seleucia Pieria'nın üstüne çıkarak Suriye'nin başkenti olmuştur.

Helenistik Çağ

Orijinal Selevkos şehri, mimar Xenarius tarafından İskenderiye'nin ızgara planı taklit edilerek yapılmıştır. Libanios bu şehrin ilk binasını ve yerleşim planını şu şekilde anlatır. Şehrin kalesi, Habib-i Neccar Dağı'nın üstünde bulunuyordu ve şehrin geneli dağın kuzeyinde, nehrin saçaklandığı yerde dağın yamaçlarında yerleşmişti. Şehir merkezinde iki büyük sütunlu yol kesişiyordu. Kısa bir süre sonra şehrin doğusuna Antiochus I tarafından ikinci bir mahalle kuruldu. Kendine ait surları bulunan bu mahalle, Strabon'nun tabirine göre Yunan şehrinin aksine yerel kültüre sahipti.

Asi Nehri'nin içinde şehrin kuzeyinde büyük bir ada bulunmaktaydı. II. Seleukos Kallinikos bu ada üzerinde üçüncü bir "şehir" kurmaya başladı. Bu şehir III. Antiohos tarafından tamamlandı. IV. Antiokhos Epiphanēs tarafından MÖ 175-164 yılları arasında dördüncü ve son mahalle eklendi. Bu mahallenin eklenmesi ile Antakya, Tetrapolis olarak bilinmeye başladı. Şehrin çapı batıdan doğuya 6 kilometre kuzeyden güneye bundan biraz daha az uzunluktaydı. Bu alanın içinde birçok büyük bahçe bulunmaktaydı.

Yeni şehir Atinalıların yakınlarda bulunan Antigonia şehrinden getirdiği göçmenler, Makedonyalılar ve Yahudiler (Kuruluştan itibaren tüm hakları verilmiş olan)'in karışımından oluşmaktaydı. Antakya'nın kuruluştaki özgür nüfusu 17.000 ve 25.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayıya köleler ve yerel göçmenler dâhil değildir. Antakya'nın nüfusu geç Helenistik Dönem ve Erken Roma Dönemi'nde 500.000 kişiyi geçerek zirve noktasına ulaşmış ve Roma İmparatorluğu içinde Roma ve İskenderiye'den sonra en büyük üçüncü şehir olmuştur. 4. Yüzyılın ikinci yarısında Libanios'a göre nüfus 150.000 ve İoannis Hrisostomos'a göre de 200.000'dir (çocuklar ve köleler bu sayıya dâhil değildir.).

Şehrin Heraclea mahallesinin yaklaşık 6 kilometre batısında, ortasında Büyük Apollon Tapınağı bulunan bol ağaçlıklı ve su kaynaklı cennetten bir köşe Daphne (Defne) bulunmaktaydı. Bu tapınak I. Seleukos tarafından yaptırılmış ve Apollon'u Müzlerin başı olan Musagetes formunda tasvir eden, heykeltıraş Bryaxis tarafından yapılmış görkemli bir heykelle zenginleştirilmiştir. Daha sonra Diocletianus tarafından yer altına bu tapınağa eşlik edecek bir Hekate tapınağı yapılmıştır. Daphne'nin doğal güzelliği ve gevşek ahlakı tüm Batı dünyasında ün salmıştı ve doğal olarak Antakya'da bu üne ortak oluyordu.

Antakya I. Antiohos döneminde Selevkos İmparatorluğu'nun başkenti ve mahkeme şehri olmuştur, fakat asıl önem kazanması Ankyra Muharebesi sonucu Selevkos İmparatorluğu'nun Anadolu'da hâkimiyeti kaybetmesi ve güç merkezinin Anadolu'dan kaymasına dayanır. Aynı şekilde bu savaş, dolaylı yoldan Pergamon Krallığı'nın yükselişine sebep olmuştur. Bu savaş sonrası Selevkoslar Antakya'da yaşamış ve başkentlerine de en iyi şekilde bakmışlardır. Helenistik Dönem ile alakalı bilgiler geç Roma döneminde yaşamış yazarlardan geldiği için Suriye dışında kalan bölgelerle alakalı bilinenler çok sınırlıdır. Romalı yazarlar şehirde Yunanlar tarafından yapılmış önemli binalar arasında sadece günümüzde de hâlâ Habib-i Neccar Dağı'nın eteklerinde kalıntıları bulunan tiyatrodan ve Asi Nehri'nin içindeki adada bulunan saraydan bahsetmektedir. Cicero, Pro Archia'da Antakya'dan "En bilge insanların bulunduğu ve en özgürlükçü araştırmaların yapılabildiği kalabalık bir şehir." olarak bahseder. Selevkos döneminden bu arayışlarda bulunan ve günümüze gelen kayda değer isimler Stoacı Felsefeci Antakyalı Apollophanes ve yazar Phoebus'tur.

Şehrin nüfusunun büyük bir bölümü yüzeysel olarak Helenik'ti ve resmi olmayan hayatta Aramice konuşuluyordu. Krallara verilen lakaplar genelde Aramice oluyordu. Kuzey Suriye'nin büyük tanrıları olan Dafni ve Apollon dışında büyük oranda Meroe'nun Pers Artemis'i, Hierapolis Bambyce'in Atargatis'i gibi yerel tanrılara inanılıyordu.

"Altın Şehir" sıfatından şehrin görünümünün çok görkemli olduğu çıkarımını yapabiliriz. Fakat şehir, bulunduğu bölgenin sismik hareketliliğe çok sık maruz kalması sebebiyle bu görkemi koruyabilmek için sürekli bir bakım-onarıma ihtiyaç duyuyordu. Kayıtlı ilk büyük depremin, şehir ile ilgili bildiklerimizin büyük bir bölümünün kaynağı olan yerel tarihçi İoannis Malalas, MÖ 148 yılında meydana geldiğini ve çok büyük bir yıkıma sebep olduğunu yazmıştır.

Şehrin sakinleri isyana yatkın, dönek ve sefahat düşkünlüğü dillere düşmüş bir hâldeydi. Selevkos hanedanının MÖ147'de I. Aleksandros'a karşı ve MÖ129'da II. Dimitrios'a karşı çıkan isyanları gibi iç anlaşmazlıklarında şehir sakinleri, şiddet içeren bir tutumla isyanlarda rol alıyorlardı. Öyle ki, MÖ129'daki isyanda II. Dimitrios'u sarayında kuşatan Antakyalılara karşı, Yahudilerden oluşan askerî birliğini göndererek şehrin kontrolünü ciddi kıyımla ve büyük bir bölümü yanmış olarak geri ele alabilmiştir. Antakya halkı Selevkos Hanedanı'nın son dönemlerinde zayıf hükümdarlarının açık bir şekilde aleyhine dönmüş ve MÖ 83 yılında II. Tigran'ı şehri ilhak etmesi için davet etmiş, MÖ 65 yılında XIII. Antiohos'u tahttan indirmeye çalışmış ve ertesi yıl Roma Cumhuriyeti'ne katılmayı talep etmiştir. Bu istekleri MÖ 64 yılında kabul görmüş ve Suriye ile birlikte civitas libera (serbest şehir) olarak Roma Cumhuriyeti hükmü altına girmiştir.

Roma Dönemi

Thumb
I. Constantius Döneminde, Antakya darphanesinde basılmış bir Argenteus Arka yüzünde Tetrarkların Sarmatlar'a karşı kazanılan zaferi kutlamak için kestirdikleri kurbanları tasvir etmektedir.
Thumb
Antakya darphanesi'nin tipik bir özelliği olan gerçekçi portreye sahip. Sadece 23 bilinen örneği olan, Antakya Darphanesi'nde basılmış nadir bir Domitianus dönemi Tetradrahmi

Romalılar "melez" Antakyalılara sınırsız bir aşağılama ile bakıyorlardı. Fakat, İmparatorluğun doğusuna başkent olmak için çok uzakta ve ücrada kalan İskenderiye'nin aksine, çok daha merkezi bir yerde ve ticaret yolları üstünde bulunan Antakya en başından itibaren Roma imparatorları için değerli bir şehirdi. Romalılar, şehri belli bir dereceye kadar Doğu'daki Roma yapmaya çalıştılar. MÖ 47 yılında Jül Sezar şehri ziyaret etmiş ve özgürlüğünü onaylamıştır. Silpius Dağı'nın üstünde muhtemelen şehrin benimsenmesini sağlayan Augustus tarafından yaptırılmış büyük bir Jüpiter Tapınağı bulunuyordu. Roma tipi bir forum yapılmış ve Tiberius güneyde Silpius Dağı'na doğru iki uzun sütunlu yol yaptırmıştır. Agrippa ve Tiberius tiyatroyu büyütmüş ve Trajan onların başlattığı işi bitirmiştir. Antoninus Pius doğu-batı ana yolunu granitle kaplatmıştır. İmparatorların adını taşıyan bir circus, yeni sütunlu yollar, çok sayıda hamam ve bu hamamları besleyecek su kemerleri yapıldı, bu su kemerlerinin en iyilerinden birisi Hadrianus adına yaptırılandır. Roma müvekkili Kral Hirodes şehrin doğusuna uzun bir stoa inşa etti ve Agrippa bunun güneyinde yeni bir kenar mahalle yapılmasını teşvik etti.

Antakya'ya Romalılar tarafından yapılan en önemli eklenti, nüfusu yarım milyondan fazla iken, muhtemelen Augustus döneminde yaptırılan Antakya Circus'uydu. Bir Roma hipodromu olan Antakya Circus'u at arabası yarışları için kullanılmıştır. Tasarımını Roma'daki Circus Maximus ve imparatorluğun diğer yerlerindeki circuslardan almıştır. Uzunluğu 490 metreden fazla, genişliği 30 metreydi[8] ve 80.000 izleyici kapasitesine sahipti.

Strabon ve Cassius Dio'ya göre Hindistan'ın Sramana geleneğinin keşişi Zarmarus, MS 13 yılında Şamlı Nikolaos ile Antakya'da tanışmıştır.

Germanicus MS 19 yılında Antakya'da ölmüş ve bedeni forumda yakılmıştır.

Thumb
Ayağının altındaki erkek figürü ile Asi Nehri'ni temsil eden Antakya'nın servet ve şans tanrıçası Tike, Vatikan Müzeleri'ndeki aslı Eutychides tarafından yapılmış kopyası.

İmparatorluk döneminde, Antakya'dan genel olarak şehri sık sık sarsan depremler sayesinde bahsedilmektedir. Bu depremlerden bazıları: Caligula'nın kentin durumunu kontrol etmek için iki senatör göndermesine neden olan MÖ 37 yılında yaşanan deprem. Bir sonraki saltanatta, Trajan'ın Part İmparatorluğu'na karşı çıktığı seferde ordusuyla Antakya'da kışı geçirmek için konakladığı sırada gerçekleşen, tüm zemini sarsan, araziyi değiştiren ve imparatoru birkaç gün boyunca hipodrom'da sığınmaya mecbur bırakan yaklaşık 260.000 kişinin ölümüne sebep olan MS 115 yılında yaşanan deprem. Depremden hemen sonra Trajan kentin tekrar inşasına başladı ve halefi Hadrianus zamanında onarımlar bitirildi, ancak kentin nüfusu 400.000'den aza düşmüştü ve pek çok bölümü terk edilmişti. Trajan kentin tekrar inşasının anısına heykeltıraş Eutychides tarafından yapılan Antakya'nın Tike'si heykelini yeni yapılan tiyatro içine diktirmiştir. Tekrar inşa edilen şehir, küçük depremlerin ardından MS 520'de tekrar aynı felaketi yaşadı ve çoğunluğu büyük bir kilise meclisinde toplanan Hristiyanlar'dan olmak üzere binlerce insan öldü. Ayrıca 29 Kasım 528 ve 31 Ekim 588'de de çok ciddi depremler olduğu kayıt altına alınmıştır.

Commodus Antakya'da Olimpiyat Oyunlarını kutlamıştır.

MS 256 Yılında şehir aniden I.Şapur komutasındaki Persler tarafından basıldı ve tiyatroda insanların çoğu öldürüldü. Ertesi yıl Roma İmparatoru Valerianus tarafından yeniden ele geçirildi.

Julianus ve Valens Çağı

İmparator Julianus 362 yılında Perslere karşı yaptığı bir seferde yol üstünde olan Antakya'ya uğramıştır. imparatorluk başkenti olması için Konstantinopolis'e rakip olarak gördüğü Antakya için büyük umutları vardı. Antakya Ammianus Marcellinus'un bahsettiği üzere oldukça uyumlu bir şekilde beraber yaşayan karışık bir pagan ve Hristiyan nüfusa sahipti. Ancak Julianus'un ziyareti, Afrodit'in mahkûm sevgilisi Adonis için bir yakınma festivali olan Adonia ile aynı zamana denk geldiğinde uğursuz bir şekilde başladı. Bu yüzden Ammianus, İmparator ve askerlerin şehre kutlama ve tezahürat sesleriyle değil; yas, feryat ve çığlık sesleri ile girdiğini yazmıştır.

3. yüzyıl şehit piskoposu Babylas'ın kemiklerinin Daphne'deki Apollon kahinini bastırdığı söylendikten sonra tapınak çevresindeki kemiklerin yerinden kaldırılması emrini vererek bir halkla ilişkiler hatası yaptı ve bunun sonucundan büyük bir Hristiyan eylemi başladı. Bundan kısa bir süre sonra tapınak, çıkan bir yangın sonucu yıkıldı. Julianus Hristiyanlardan şüphelendi ve her zamankinden daha sıkı soruşturmalar yapılmasını emretti. Ayrıca şehrin baş Hristiyan kilisesini, soruşturmalar yangının bir kaza sonucu olduğunu kanıtlamadan önce susturdu.

Julianus, Antakyalıları eleştirecek başka birçok şey buldu; Julianus, imparatorluğun şehirlerinin, yaklaşık 200 yıl önce olduğu gibi, kendi kendini yönetmesini istiyordu. Ancak Antakya şehir meclis üyeleri, Antakya'nın gıda kıtlığını kendi kaynakları ile gidermeye isteksiz olduklarını gösterdiler fakat imparatora oldukça bağımlıydılar. Ammianus, meclis üyelerinin işlerini kendileri için yapmaları için pazardaki her şeyden habersiz erkeklere rüşvet vererek görevlerinden kaçtıklarını yazdı.

Julianus, şehrin eski dine saygısızlığını her yıl düzenlenen Apollon şölenine katıldığında yalnızca elinde bir kaz tutan yaşlı bir rahip gördüğünde farkına vardı.

Ammianus'un yazdıklarında göre Antakyalılar, konaklayan askerlerinin yiyecek kıtlığını daha kötü hâle getirmesinden dolayı Julianus karşı bir nefret duyuyorlardı. Antakya'nın aç vatandaşları, tıka basa kurban etiyle doymuş, sokaklarda sarhoş dolaşıp etrafa rahatsızlık veren Julianus'un askerlerine tiksinti ile bakıyordu. Ayrıca, Hristiyan Antakyalılar Julianus'un pagan Galyalı askerleri ile hiçbir zaman anlaşamıyorlardı.

Julianus'un dindarlığı, eski dini koruyan Antakyalılar için bile antipatik geliyordu. Julianus'un paganlığı en eğitimli Yeni Platoncu çevrelerin dışında çok az desteklenen kendine has bir türdeydi. Julianus'un büyük ölçekli hayvan kurban etme hevesinin ironisi, aç Antakyalıların gözünden kaçmıyordu. Julianus'un, kurban merasimlerine kişisel katılımları halkta hiçbir hayranlık uyandırmıyordu. Ammianus kendisine "Baltacı" lakabı verildiğini yazar. İmparatorun, sert yöntemleri ve katı yönetimi, diğer şeylerin yanı sıra, Julianus'un modaya uygun olmayan sivri sakalları nedeniyle Antakyalıların hicivlerine konu oldu.

Julianus'un halefi Valens, Antakya'ya içinde Valentinian'ın heykelinin bulunduğu yeni bir forum bahşetti ve 538 yılında I. Hüsrev'in komutasındaki Persler tarafından yağmalanana kadar ayakta kalan Büyük Konstantin Kilisesi'ni açtı.

Hristiyanlık

Antakya, Roma döneminde erken Hristiyanlığın önemli bir merkeziydi. Şehir, Kerateion adlı bir mahallede büyük bir Yahudi kökenli nüfusa sahipti ve bu nedenle ilk misyonerlerin bir çekim merkezine dönüşmüştü.[9] Şehir, birçok diğerleri gibi önce Petrus daha sonra Barnabas ve Paul tarafından Antakya Patriğinin üstünlük iddiasını hâlâ dayandırdığı geleneğe göre Hristiyanlaştırılmıştır. İlk olarak Hristiyan adını alanlar Antakyalı inananlardı. Bu, Barnabas ve Paul'ün daha sonra seyahat ettikleri Pisidya'daki Antakya ile karıştırılmamalıdır.

Şehri çevreleyen bir dizi Rum, Suriye, Ermeni ve Latin manastırı vardı.[10] MS 252 ile 300 yılları arasında, Antakya'da kilisenin on toplantısı yapıldı ve Konstantinopolis, Kudüs, İskenderiye ve Roma ile birlikte beş orijinal patrikhaneden birinin merkezi oldu (bkz. Pentarşi).

İoannis Hrisostomos, Antakyalı Ignatius şehirde piskopos olduğu sırada, dêmos'un (Şehir halkının), muhtemelen çocukları ve köleleri saymadan özgür yetişkin erkek ve kadınların sayısının, 200.000 olduğunu yazmıştır.[11] Libanius 363'te yazdığı bir mektupta, şehirde 150.000 anthrôpoi (bu kelime, normalde herhangi bir yaş, cinsiyet veya sosyal statüdeki tüm insanları ifade eder) bulunduğunu yazmıştır ve bu durum 1. Yüzyıldan bu yana nüfusta bir düşüş olduğuna işaret eder.[12] Hrisostomos ayrıca 386 ile 393 arasında Matta İncili üstüne yazdığı vaazlar kitabından birinde Antakya'da 100.000 Hristiyan olduğunu söyler bu Büyük Kilise'ye bağlı olan ortodoks Hristiyanlara veya herhangi bir inanca sahip tüm Hristiyanlara atıfta bulunabilecek bir rakamdır.

Maruni Katolik Kilisesi'nin patriğine Antakya ve tüm Doğu Patriği denir. Hâlen Bkerke - Lübnan'da ikamet etmektedir. Maronitler, Antakya ayin geleneğini ve ayinlerinde Suriye-Aramice (Syro-Aramice veya Batı Aramice) dilini kullanmaya devam etmektedir. Kanonik Doğu Ortodoks kiliselerinden biri, birkaç yüzyıl önce merkezini Antakya'dan Şam, Suriye'ye taşımış olmasına ve baş piskoposu "Patrik" unvanını elinde tutmasına rağmen, hâlâ Antakya Rum Ortodoks Kilisesi olarak anılmaktadır.

Antakya ve Tüm Doğu Süryani Ortodoks Patrikhanesi,1. yüzyılda Aziz Petrus ve Aziz Paul tarafından kurulan otosefal patrikhaneli bir Doğu Ortodoks Kilisesi'dir. Süryani Ortodoks Kilisesi, 451'de Kadıköy Konsili'ni izleyen bölünmeden önce patristik ve Apostolik Kristolojiyi sürdürdüğünü iddia eden ayrı bir kilise topluluğu olan Doğu Ortodoksluğunun bir parçasıdır.

I. Theodosius ve Sonrası

MS 387'de I. Theodosius'un emriyle alınan yeni bir vergi nedeniyle büyük bir isyan çıktı ve şehir metropol statüsünü kaybetmekle cezalandırıldı. I.Theodosius İmparatorluğu doğu-batı olarak böldü ve o zamandan itibaren Antakya, Konstantinopolis'in yönetimi altına girdi.

Antakya ve limanı Seleucia Pieria, 526'daki büyük depremde ağır hasar gördü. Sürekli alüvyonla dolmaya karşı zaten kaybedilmiş bir mücadele içinde olan Seleucia Pieria, asla toparlanamadı. I. Justinianus, Antakya'yı Theopolis ("Tanrının Şehri") olarak yeniden adlandırdı ve birçok kamu binasını restore etti. ancak yıkımı, Pers kralı I. Hüsrev on iki yıl sonra, şehir nüfusunu İran Mezopotamya'sında yeni inşa edilmiş bir şehir olan Weh Antiok Khosrow'a sürerek tamamladı. Antakya 300.000 kadar insanı kaybetti. I. Justinianus şehri canlandırmak için çaba sarf etti. Procopius, duvarları tamir ettiğini anlatır fakat şehrin ihtişamı artık geçmişte kalmıştı.

602-628 Bizans-Sasani Savaşı sırasında İmparator Herakleios, 613'te Antakya dışında II. Hüsrev'in işgalci Pers ordusuyla karşı karşıya geldi. Bizanslılar, Antakya Muharebesi'nde Şehrbârâz ve Şahin Vahmanzadegan komutasındaki kuvvetler tarafından mağlup edildi ve ardından şehir, Suriye ve Doğu Anadolu'nun çoğuyla birlikte Sasanilerin eline geçti.

Antakya, Kutsal Yazıtların gerçek anlamlarında harfi harfine yorumlanması ve İsa'nın insani sınırları ve tanrısal doğaları arasındaki farka vurgu yapan bir Hristiyan düşünce okulu olan Antakya Kateşistik Okulu'na adını verdi. Tarsuslu Diodorus ve Mopsuestialı Theodor bu okulun liderlerindendi. Başlıca yerel aziz, Antakya'nın yaklaşık 65 kilometre doğusunda 40 yıl boyunca bir sütunun üzerinde son derece münzevi bir hayat yaşayan Simeon Stylites'ti. Cenazesi şehre getirilmiş ve İmparator II.Leo'nun emrinde inşa edilen bir binaya gömülmüştür. Bizans döneminde Konstantinopolis ve Antakya gibi merkez şehirlerde büyük hamamlar inşa edilmiştir.

Arap fethi ve Bizans yeniden fethi

Thumb
16. Yüzyılda Abraham Ortelius'un çizimiyle Antakya.
Remove ads

Kaynakça

Loading related searches...

Wikiwand - on

Seamless Wikipedia browsing. On steroids.

Remove ads