En İyi Sorular
Zaman Çizelgesi
Sohbet
Bakış Açıları

Katolik Kilisesi

Hristiyanlığın bir mezhebi Vikipedi'den, özgür ansiklopediden

Katolik Kilisesi
Remove ads

Katolik Kilisesi (Latince: Ecclesia Catholica), 2025 itibarıyla dünya çapında 1,27 ila 1,41 milyar vaftiz edilmiş Katolik ile en büyük Hristiyan kilisesidir.[2][3][4] Dünyanın en eski ve en büyük uluslararası kurumları arasında yer almakta olup Batı medeniyetinin tarihinde ve gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.[5][6] Kilise, her biri bir veya daha fazla piskopos tarafından yönetilen ve dünya genelinde yaklaşık 3.500 piskoposluk ve eparklıktan meydana gelen Latin Kilisesi ve 23 Doğu Katolik Kilisesi de dahil olmak üzere 24 adet sui iuris (özerk) kiliseden oluşur.[7] Roma piskoposu olan Papa, kilisenin lideridir.[8]

Pratik Bilgiler Kurucu, Yüksek Vali ...

Katolikliğin temel inançları İznik İnancı'na dayanır. Katolik Kilisesi, kendisinin İsa Mesih tarafından Büyük Görev Emri'nde kurulmuş tek, kutsal, katolik ve apostolik kilise olduğunu; piskoposlarının Mesih'in havarilerinin halefleri olduğunu ve Papa'nın, İsa Mesih tarafından kendisine öncelik tanınan Aziz Petrus'un halefi olduğunu öğretir.[9] Kilise, havariler tarafından öğretilen özgün Hristiyan inancını uyguladığını; bu inancı, kilisenin magisterium'u (öğretme yetkisi) aracılığıyla otantik bir şekilde yorumlandığı üzere Kutsal Yazılar ve kutsal gelenek aracılığıyla yanılmaz bir şekilde koruduğunu savunur.[10]

Yedi sakramentinden Efkaristiya (Komünyon) en temel olanıdır ve Missa Ayini'nde litürjik olarak kutlanır.[11] Kilise, bir papaz tarafından takdis etme yoluyla kurbanlık ekmek ve şarabın Mesih'in bedenine ve kanına dönüştüğünü öğretir. Meryem Ana'ya, Tanrı'nın Annesi ve Göklerin Kraliçesi olarak hürmet edilir; günahsız gebeliği, ebedi bekâreti ve göğe alınışı gibi dogmalarda ve ibadetlerde onurlandırılır.[12] Katolik Kilisesi, dünya çağında on binlerce Katolik okulu, üniversite ve kolej, hastane ve yetimhane işletmektedir ve dünyadaki en büyük sivil toplum eğitim ve sağlık hizmeti sağlayıcısıdır.[13] Diğer sosyal hizmetleri arasında çok sayıda hayırsever ve insani yardım kuruluşu bulunmaktadır.

Papa tarafından yönetilen Roma Piskoposluğu, onun yerel yetki alanını oluştururken, Kutsal Makam olarak anılan Roma Episkoposluk Makamı ise Katolik Kilisesi'nin merkezî yönetim otoritesidir. Kutsal Makam'ın idarî organı olan Vatikan Divanı, ana ofislerini; Papa'nın devlet başkanı ve mutlak seçimli hükümdarı olduğu, Roma şehri sınırları içinde yer alan küçük, bağımsız bir şehir devleti olan Vatikan'da bulundurur.

Remove ads

İsmi

Katolik terimi, ilk olarak 2. yüzyılın başlarında kiliseyi tanımlamak için kullanılmıştır. "Katolik kilise" ifadesinin bilinen ilk kullanımı, Antakyalı Aziz İgnatius'un yaklaşık MS 110 yılında İzmirlilere yazdığı mektupta geçmektedir: "Piskopos nerede olursa, halk orada olsun; tıpkı İsa'nın olduğu yerde evrensel [katholike] Kilise'nin olduğu gibi."[14] Kudüslü Aziz Kiril'in Kateşizm Dersleri'nde (yaklaşık MS 350), "Katolik Kilise" adı, kendilerini "kilise" olarak adlandıran diğer gruplardan ayırt etmek için kullanılmıştır.[14][15]

1054'teki Doğu-Batı Ayrılığı'ndan bu yana Doğu Ortodoks Kilisesi, Ortodoks sıfatını ayırt edici bir lakap olarak benimsemiştir; resmî adı ise Ortodoks Katolik Kilisesi olmaya devam etmektedir.[16] Ayrıca Latin Kilisesi de Katolik olarak tanımlanmıştır. Bu niteleme, 16. yüzyıldaki Reform sonrasında, Kutsal Makam ile birlik ilişkisini kesenlerin Protestan olarak anılmaya başlamasıyla, Kutsal Makam ile birlik hâlinde olanları belirtmek için kullanılmıştır.[17]

Remove ads

Tarihçesi

Özetle
Bakış açısı

Havari Dönemi ve Papalık

Thumb
Pietro Perugino tarafından Sistina Şapeli'nde yapılan, İsa'nın Cennetin Anahtarları'nı Aziz Petrus'a verişini gösteren y.1481-1482 tarihli fresk.
Thumb
İtalya'nın Milano kentindeki Santa Maria delle Grazie Kilisesi'nde bulunan, Leonardo da Vinci'nin 1490'ların sonlarına ait duvar resmi olan Son Akşam Yemeği, İsa'nın on iki havarisiyle birlikte yediği son yemeği tasvir eder.

Yeni Ahit, özellikle de İnciller, İsa'nın faaliyetlerini ve öğretilerini, On İki Havari'yi atamasını ve havarilere görevini sürdürmeleri talimatını verdiği Büyük Görev Emri'ni kaydeder.[18] Elçilerin İşleri kitabı, Hristiyan kilisesinin kuruluşunu ve mesajının Roma İmparatorluğu'na yayılışını anlatır. Katolik Kilisesi, kamusal hizmetinin Pentekost'ta başladığını öğretir; bu da Mesih'in dirildiğine inanılan tarihten elli gün sonraya denk gelir. Pentekost'ta havarilerin Kutsal Ruh'u aldıklarına inanılır; bu da onları kiliseye liderlik etme misyonlarına hazırlamıştır. Katolik Kilisesi, Roma piskoposu tarafından yönetilen piskoposlar kolejinin Havarilerin halefleri olduğunu öğretir.[10]

Matta İncili'nde bulunan Petrus'un Mesih'i Tanıması anlatısında, Mesih, Petrus'u üzerine kilisesini inşa edeceği "kaya" olarak belirtir.[19][20] Katolik Kilisesi, Roma piskoposu olan Papa'yı Aziz Petrus'un halefi olarak kabul eder.[10]

Pek çok akademisyen, Roma'da birden fazla presbiterden/piskopostan oluşan bir kilise yapısının 2. yüzyılın ortalarına kadar devam ettiğini, bu dönemde tek bir piskopos ve birden fazla presbiterden oluşan bir yapıya geçildiğini ve sonraki yazarların geriye dönük olarak "Roma piskoposu" terimini erken dönemdeki ruhban sınıfının en önde gelen üyelerine ve Petrus'un kendisine de atfettiklerini savunur.[21]

Raymond E. Brown, Petrus'tan Roma'nın yerel piskoposu olarak bahsetmenin anakronik olduğunu ancak o dönem Hristiyanlarının Petrus'u "sonraki kilisede papalığın rolünün gelişimine esaslı bir şekilde katkıda bulunacak rollere sahip biri" olarak görmüş olabileceklerini söyler. Brown'a göre bu roller, "Petrus'un öldüğü ve Pavlus'un Mesih'in gerçeğine tanıklık ettiği şehrin piskoposunun, evrensel kilisenin gözetiminde Petrus'un halefi olarak görülmesine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur".[21]

Antik Çağ ve Roma İmparatorluğu

Roma İmparatorluğu'ndaki şartlar, yeni fikirlerin yayılmasını kolaylaştırdı. İmparatorluğun sahip olduğu geniş yol ve su yolu ağları seyahati kolaylaştırdı ve Pax Romana ise yolculukları güvenli hâle getirdi. İmparatorluk, fikirlerin daha kolay ifade edilip anlaşılmasını sağlayan Yunan kökenli ortak bir kültürün yayılmasını teşvik etti.[18]

Ancak, Roma İmparatorluğu'ndaki çoğu dinden farklı olarak, Hristiyanlık kendi mensuplarından diğer bütün tanrıları inkâr etmelerini istiyordu. Hristiyanların pagan kutlamalarına katılmayı reddetmesi onların toplumsal hayatın büyük bir kısmından dışlanmalarına yol açtı. Bu durum, hükûmet yekilileri dahil olmak üzere Hristiyan olmayanların, Hristiyanların tanrıları öfkelendirdiğini ve böylelikle İmparatorluğun huzurunu ve zenginliğini tehlikeye attığını düşünerek endişelenmesine neden oldu. Bunun sonucunda yaşanan zulümler Hristiyanlığın 4. yüzyılda yasal olarak tanınmasına kadar devam etti.

MS 313 yılında İmparator I. Konstantin'un Milano Fermanı ile Hristiyanlık yasal hâle geldi. 330'da ise Konstantin, imparatorluk başkentini günümüzde İstanbul olan Konstantinopolis'e taşıdı. 380'de Selanik Fermanı, İznik Hristiyanlığını Roma İmparatorluğu'nun resmî devlet dini haline getirdi. Diğer bölgelerde ise kilise imparatorluktan bağımsızdı; bu durum özellikle Doğu-Batı Ayrılığı ile daha da belirginleşti.[22][23]

MS 451'de Kalkedon Konsili, geçerliliği tartışmalı bir kanun maddesiyle,[24] Konstantinopolis episkoposluk makamını, "Roma piskoposundan sonra saygınlık ve yetki bakımından ikinci" bir mertebeye yükseltmiştir. Yaklaşık MS 350'den 500'e kadar Roma piskoposları, yani papalar, tartışmalarda diğer liderlere sürekli müdahalede bulunarak destek vermeleri sayesinde otoritelerini istikrarlı bir biçimde artırmışlardır.[25] Kendi kontrolü altındaki topraklarda bir sezaropapizm (devlet başkanının kilise üzerinde mutlak otorite sahibi olması) biçimi tesis eden İmparator I. Jüstinyen, Roma ve Batı'nın diğer bölgeleri üzerinde imparatorluk otoritesini yeniden kurarak Bizans Papalığı (537-752) olarak adlandırılan dönemi başlatmıştır. Bu dönem boyunca Roma piskoposları göreve atanabilmek için Konstantinopolis'teki imparatorun veya onun Ravenna'daki temsilcisinin onayını almak durumundaydı.

Takip eden yıllarda Roma İmparatorluğu'nu istila eden Cermen kabilelerinin çoğu, İznik Konsili'nin sapkın ilan ettiği Ariusçuluğu benimsemiştir. Cermen yöneticiler ile Katolik tebaa arasındaki bu dinî anlaşmazlık, MS 497'de Frenk hükümdarı I. Clovis'in Katolikliğe geçerek papalıkla ittifak kurmasıyla son bulmuştur. İspanya'daki Vizigotlar MS 589'da, İtalya'daki Lombardlar ise 7. yüzyıl içerisinde bu örneği takip etmişlerdir.[26]

Orta Çağ ve Rönesans

Thumb
Fransa'nın Paris şehrinde, Île de la Cité'de bulunan ve 1248'de tamamlanan Sainte-Chapelle'in iç görünümü. Orta Çağ'da, Gotik mimari tarzındaki birçok yapı Katolik Kilisesi için ibadet yeri olarak inşa edilmiştir.

Katolik Kilisesi, Geç Antik Çağ'dan modern çağın başlangıcına dek Batı medeniyeti üzerinde yoğun bir etkiye sahip olmuştur. Kilise; sanat, mimari ve müzikte Romanesk, Gotik, Rönesans, Maniyerist ve Barok üsluplarının başlıca destekleyicisi konumundaydı. Raffaello, Michelangelo, Leonardo da Vinci, Botticelli, Fra Angelico, Tintoretto, Titian, Bernini ve Caravaggio gibi Rönesans dönemi şahsiyetleri, Kilise tarafından desteklenen çok sayıda görsel sanatçıya örnektir. Stanford Üniversitesi'nden tarihçi Paul Legutko, Katolik Kilisesi'nin "Batı medeniyeti olarak adlandırdığımız yapıyı oluşturan değerlerin, fikirlerin, bilimin, yasaların ve kurumların gelişiminin tam merkezinde yer aldığını" ifade etmiştir.[27]

Batı Hristiyan âleminde, Avrupa'daki ilk üniversiteler rahipler tarafından kurulmuştur.[28][29] 11. yüzyıldan itibaren, Oxford Üniversitesi, Paris Üniversitesi ve Bologna Üniversitesi gibi daha eski tarihli bazı katedral okulları üniversiteye dönüşmüştür. Bu dönemden önce yükseköğrenim, rahip ve rahibeler tarafından idare edilen Hristiyan katedral okulları veya manastır okullarının yetki alanındaydı. Bu tür okulların varlığına dair kanıtlar MS 6. yüzyıla kadar dayanmaktadır.[30] Bu yeni üniversiteler, müfredatlarını din adamları, hukukçular, kamu görevlileri ve hekimlere yönelik akademik programları da kapsayacak şekilde genişletmiştir. Üniversite, genel kabul gören görüşe göre, kökenini Orta Çağ Hristiyan ortamından alan bir kurumdur.[31]

7. yüzyılın ortalarında başlayan yoğun İslamî fetihler, Akdeniz Havzası genelinde Hristiyanlık ve İslam arasında uzun soluklu bir mücadelenin fitilini ateşlemiştir. Bizans İmparatorluğu, kısa bir süre sonra doğudaki Kudüs, İskenderiye ve Antakya patrikhanelerinin topraklarını yitirmiş ve yalnızca imparatorluk başkenti İstanbul Patrikhanesi'nin hâkimiyet alanıyla sınırlı kalmıştır. Akdeniz'deki İslamî hâkimiyet neticesinde, bu denize uzak bir bir coğrafyada konumlanan Frank devleti, Orta Çağ Batı Avrupa'sını şekillendiren güç olarak yükselebilmiştir.[32]

Toulouse ve Puvatya muharebeleri Batı'daki İslamî ilerleyişi durdururken, Konstantinopolis'in başarısızlıkla sonuçlanan kuşatması ise Doğu'daki ilerleyişi engellemiştir. Bundan yirmi otuz yıl sonra, MS 751'de Bizans İmparatorluğu, Roma da dahil olmak üzere İtalya'daki küçük parçalarını yönettiği Ravenna şehrini Lombardlara kaptırdı. Ravenna'nın düşüşü, MS 752'de Papa II. Stephanus'un seçimi sırasında artık var olmayan bir Bizans valisinin onayının aranamamasına ve papalığın kendisini koruyacak sivil bir güç için başka arayışlara girmek zorunda kalmasına yol açmıştır.[33]

MS 754'te, Papa Stephanus'un acil talebi üzerine Frenk kralı Kısa Pepin, Lombardları mağlup etmiştir. Ardından, eski valiliğin topraklarını Papalık Devleti'nin kuruluşuna öncülük edecek şekilde Papa'ya bağışlamıştır. 860'lı yıllarda isa Roma ile Doğu Bizans arasında, Fotios Bölünmesi olarak bilinen dönemde bir çatışma yaşandı. Bu dönemde Patrik Fotios, Papa I. Nicolaus tarafından aforoz edilmesinin ardından, Latin Batı'yı filioque ibaresini eklemekle eleştirdi. Her ne kadar bu ayrılık daha sonra giderilmiş olsa da, çözümsüz kalan meseleler gelecekte daha derin bir bölünmeye zemin hazırlamıştır.[34]

Thumb
Carlo Dolci tarafından yapılmış bir Sienalı Azize Katerina tablosu. Dominikan Tarikatı tarikatı ile ilişkilendirilen 14. yüzyıl Katolik mistiği olan Azize Katerina, Batı Bölünmesi'nin iyileşmesine yardımcı olmuştur.

11. yüzyılda, Sovanalı Hildebrand'ın çabaları sonucunda, 1061 yılında Papa II. Alexander'ın seçimiyle birlikte yeni papaların belirlenmesi için Kardinaller Koleji kuruldu. II. Alexander'ın ölümünün ardından, Hildebrand onun halefi olarak seçildi ve Papa VII. Gregorius adını aldı. VII. Gregorius'un öncülük ettiği bu seçim sistemi 21. yüzyıla kadar işleyişini sürdürmüştür. Papa VII. Gregorius ayrıca din adamlarının dünyevi otoriteden bağımsızlığını esas alan Gregoryen Reformları'nı başlatmıştır. Bu reformlar, kilise ile Kutsal Roma İmparatorları arasında, piskoposları ve papaları atama yetkisinin kime ait olduğu konusunda Tayin İhtilafı olarak bilinen bir çatışmaya yol açmıştır.

1095 yılında Bizans İmparatoru I. Aleksios, Bizans-Selçuklu savaşlarında yeniden başlayan Müslüman saldırılarına karşı yardım talebiyle Papa II. Urbanus'a başvurdu. Bu çağrı üzerine Papa Urbanus, Bizans İmparatorluğu'na destek sağlamak ve Kutsal Toprakları Hristiyan hâkimiyetine geri kazandırmak amacıyla Birinci Haçlı Seferi'ni başlattı. 11. yüzyılda, ağırlıklı olarak Yunanca konuşan Doğu Kilisesi ile Latince konuşan Batı Kilisesi arasındaki gergin ilişkiler, özellikle papalık otoritesi konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılması ile sonuçlandı. Dördüncü Haçlı Seferi ve asi haçlılar tarafından İstanbul'un yağmalanması, bu ayrılığın kalıcı hâle gelmesine neden oldu.

12. yüzyılda, sapkınlık şüphesi altındaki bireyleri soruşturmak amacıyla Katolik Fransa Krallığı'nda Engizisyonlar başlatıldı. Bu yargılamalar, takip eden yüzyıllarda farklı biçim ve papalıklar altında diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Engizisyonlar, sapkınlığa karşı önceden var olan cezalandırma yöntemlerinin yoğunlaştırılmasını temsil ediyordu ve bu kapsamda işkence de kullanılmaya başlandı. 1256 yılında Papa IV. Alexander'ın Ut negotium adlı belgesiyle, işkence aletlerini kullanan engizitörlerin birbirlerini aklamalarına izin verildi.

13. yüzyılın başlarında Fransisken tarikatı Aziz Assisili Francesco tarafından, Dominikan tarikatı ise Dominic de Guzmán tarafından kurulmuştur. Bu tarikatlara ait manastır okulları ve öğrenim kurumları, kilise destekli katedral okulları ile Karolenj'in Aachen'deki saray okulu gibi eğitim kurumlarının Avrupa'nın önde gelen üniversitelerine dönüşümünde önemli rol oynamıştır. Dominiken rahibi Thomas Aquinas gibi skolastik ilahiyatçılar ve filozoflar bu okullarda eğitim almış ve ders vermiştir. Aquinas'ın Summa Theologica adlı eseri, antik Yunan filozofları Platon ve Aristoteles'in mirasını Hristiyan vahiy geleneğiyle birleştirmesi bakımından entelektüel bir dönüm noktası olmuştur.[18]

14. yüzyıl, giderek artan kilise-devlet çatışmalarıyla damgalanmıştır. 1309 yılında Roma'daki istikrarızlıklardan kaçmak isteyen Papa V. Clemens, yedi papanın ikamet edeceği, Güney Fransa'daki surlarla çevrili Avignon kentine taşınarak Avignon Papalığı olarak bilinen dönemi başlatmıştır. Bu dönem, 1376 yılında papanın Roma'ya dönüşüyle sona ermiştir. Ancak 1378 yılında, Roma, Avignon ve 1409'dan itibaren Pisa'da bulunan papalık iddialarıyla 38 yıl sürecek Batı Bölünmesi başlamıştır. Bu kriz, büyük ölçüde 1414-1418 yılları arasında düzenlenen Konstanz Konsili'nde çözülmüş; Roma ve Pisa'daki papalık iddiacıları istifaya ikna edilmiş, üçüncü iddiacı ise kardinaller tarafından aforoz edilmiş ve yeni bir seçimle V. Martinus papa ilan edilmiştir.

1438'de, Katolik ve Ortodoks kiliselerini yeniden birleştirme umuduyla Doğu ve Batı arasındaki teolojik farklılıkları anlamaya odaklanan güçlü bir diyaloğun yer aldığı Floransa Konsili toplandı. Birkaç doğu kilisesi yeniden birleşerek Doğu Katolik Kiliselerini oluşturdu.[35][36]

Keşifler Çağı ve Karşı Reform

15. yüzyılda başlayan Keşifler Çağı, Batı Avrupa'nın siyasi ve kültürel nüfuzunun dünya geneline yayılmasına sahne olmuştur. İspanya ve Portekiz gibi (Fransa'nın da dâhil olduğu) güçlü Katolik ulusların denizaşırı nüfuzunun artmasıyla birlikte Katoliklik; kâşifler, konkistadorlar ve misyonerler aracılığıyla Amerika, Asya ve Okyanusya'ya yayılmış, ayrıca bu toplumlarda yaşayan halkların Katolik inancını benimsemesiyle de genişlemiştir. Papa VI. Alexander, yeni keşfedilen toprakların çoğunluğu üzerindeki egemenlik haklarını İspanya ve Portekiz'e bahşetmiş, ardından gelen patronato sistemi ise yeni sömürgelerdeki tüm din adamı atamalarının Vatikan yerine devlet yetkilileri tarafından denetlenmesine imkân tanımıştır. 1521'de Portekizli kâşif Ferdinand Macellan, Filipinler'de ilk Katoliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Başka bölgelerde ise İspanyol Cizvit Franciscus Xavier yönetimindeki Portekizli misyonerler Hindistan, Çin ve Japonya'da evanjelizasyon faaliyetlerinde bulunmuşlardır. yüzyılda başlayan Amerika'nın Fransız sömürgeleştirilmesi, Katolik bir Fransızca konuşan nüfus oluşturmuş ve Katolik olmayanların Quebec'e yerleşmesini yasaklamıştır.

1415'te Jan Hus, Katolik Kilisesi'ne karşı sapkın görüşleri nedeniyle kazığa bağlanarak yakılmıştır. Hus'un reform çabaları, 1517'de Doksan Beş Tez'ini çeşitli piskoposlara gönderen, günümüz Almanya'sında yaşayan bir Augustinusçu rahip olan Martin Luther'i teşvik etmiştir.[18] Luther'in tezleri, Katolik doktrininin temel bazı noktalarının yanı sıra endüljans satışını da protesto etmekteydi; bu durum Leipzig Tartışması ile birleşerek 1521'de aforoz edilmesine yol açmıştır. İsviçre'de ise Huldrych Zwingli, Jean Calvin ve diğer Protestan Reformcular Katolik öğretilerini daha da ileri düzeyde eleştirmişlerdir. Bu meydan okumalar, Protestan mezheplerinin büyük çoğunluğunun yanı sıra Katolik Kilisesi içinde gizli Protestanlığın da doğuşuna yol açan reform hareketine dönüşmüştür.[37] Bu esnada, İngiltere Kralı VIII. Henry, Aragonlu Catherine ile olan evliliğinin feshini talep etmek üzere Papa VII. Clemens'e başvurmuştur. Bu talebin reddedilmesi üzerine, kendisini İngiltere Kilisesi'nin Yüce Başı ilan eden Üstünlük Yasaları'nı çıkarttırmış; bu da İngiliz Reformu'nu tetiklemiş ve nihayetinde Anglikanizm'in gelişimine zemin hazırlamıştır.[18]

Reform, Protestan Schmalkalden Birliği ile Katolik İmparator V. Karl ve müttefikleri arasında yaşanan çatışmalara zemin hazırlamıştır. Dokuz yıl süren ilk savaş 1555'te Augsburg Barışı ile sona ermiş ancak devam eden gerginlikler çok daha vahim bir çatışmaya—1618'de patlak veren Otuz Yıl Savaşları'na—yol açmıştır. Fransa'da ise 1562'den 1598'e kadar süren ve Fransız Din Savaşları olarak adlandırılan bir dizi çatışma, Huguenotlar ile çeşitli papalar tarafından finanse edilen Fransız Katolik Birliği güçleri arasında yaşanmıştır. Bu çatışmalar, Kral IV. Henri'nin Fransız Protestanlara medenî haklar ve dinî hoşgörü tanıyan 1598 tarihli Nantes Fermanı'nı tereddütle de olsa kabul eden Papa VIII. Clemens döneminde son bulmuştur.

Trento Konsili, Protestan hareketine bir tepki olarak gelişen Karşı Reform'un arkasındaki itici güç olmuştur. Doktrin açısından Konsil, ekmek ve şarabın Mesih'in gerçek bedenine ve kanına dönüşmesi gibi Katolik inancının temel unsurlarını ve kurtuluşa erişmek için imanın yanı sıra sevgi ve umudun da gerekli olduğu prensibini yeniden teyit etmiştir. Takip eden yüzyıllarda Katoliklik, kısmen misyonerler ve emperyalizm vasıtasıyla dünya geneline yaygın bir şekilde yayılmış ancak Aydınlanma Çağı sırasında ve sonrasında dinî kuşkuculuğun artması nedeniyle Avrupa toplumları üzerindeki etkisi zayıflamıştır.

Aydınlanma Çağı ve Modern Dönem

17. yüzyıldan itibaren Aydınlanma düşüncesi, Katolik Kilisesi'nin Batı toplumları üzerindeki güç ve etkisini sorgulamaya başladı. 18. yüzyılda Voltaire gibi yazarlar dinin ve özellikle Katolik Kilisesi'nin sert eleştirilerini kaleme aldılar. Eleştiri yönelttikleri konulardan biri, Fransa Kralı XIV. Louis tarafından 1685 yılında Nantes Fermanı'nın yürürlükten kaldırılmasıydı; bu karar, Protestan Huguenotlara yönelik yaklaşık bir yüzyıldır süren dinî hoşgörü politikasını sona erdirmişti. Papalık Gallikanizm taleplerine direnirken, 1789 Fransız Devrimi devletin gücünü artırdı, kiliselerin yıkılmasına yol açtı, Akıl Kültü kuruldu ve Terör Dönemi sırasında birçok rahip şehit edildi. 1798'de Napolyon Bonapart'ın generali Louis-Alexandre Berthier, İtalya Yarımadası'nı işgal ederek Papa VI. Pius'u hapsedip, esaret altında ölümüne neden oldu. Napolyon daha sonra 1801 Konkordatosu ile Katolik Kilisesi'ni Fransa'da yeniden resmî olarak tanıdı. Napolyon Savaşları'nın sona ermesiyle birlikte Katolikliğin yeniden canlanması ve Papalık Devleti'nin geri dönüşü gerçekleşti.

1854 yılında Papa IX. Pius, 1851-1853 yılları arasında danıştığı Katolik piskoposların büyük çoğunluğunun desteğiyle, Meryem'in Günahsız Gebeliği doktrinini Katolik inancının resmî bir dogması olarak ilan etti.[38] 1870 yılında toplanan Birinci Vatikan Konsili, belirli koşullar altında yapılan açıklamalarda Papa'nın yanılmazlığı doktrinini kabul ederek konsil üstünlüğü anlayışına ağır bir darbe indirdi. Bu ve benzeri tartışmalı meseleler sonucunda Eski Katolik Kilisesi olarak bilinen ayrılıkçı bir hareket ortaya çıktı.

20. Yüzyıl

20. yüzyılda, Batı'da dinî uygulamalarda genel bir azalma, Avrupa imparatorluklarının çöküşü ve Katolik karşıtı otoriter rejimlerin yükselişine rağmen Katolik Kilisesi'nin küresel etkisi artmaya devam etmiştir. Papa XV. Benedictus ve XII. Pius dönemlerinde Kutsal Makam, her iki Dünya Savaşı sırasında kamuoyuna açık tarafsızlığını korumaya çalışmış; barış aracılığı yapmış ve savaş mağdurlarına yardım ulaştırmıştır. 1960'larda Papa XXIII. Ioannes tarafından toplanan İkinci Vatikan Konsili, kilise ayinlerinde ve uygulamalarında köklü değişimlerin önünü açmıştır.[39] 20. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde ise, Papa II. Ioannes Paulus'un uzun süren papalığı, Avrupa'daki komünizmin çöküşüne katkıda bulunmuş ve papalığın hem kamuoyundaki hem de uluslararası düzeydeki rolünü yeniden güçlendirmiştir.

Papa X. Pius, Katolik devletlerin papa seçimlerinde sahip olduğu veto hakkını kaldırarak makamının bağımsızlığını yeniden tesis etti. Onun halefleri XV. Benedictus ve XI. Pius, İtalya sınırları içerisinde Vatikan'ın moden anlamda bağımsızlığını güvence altına aldılar. XV. Benedictus, I. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği sırada papa seçildi. Savaşan taraflar arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı ve savaş mağdurlarına yardım etmek, aileleri yeniden bir araya getirmek amacıyla bir Vatikan yardım ofisi kurdu. İki savaş arası dönemin papası XI. Pius, papalık kurumunu modernize etti; kırk yerli piskopos atadı ve aralarında İtalya ile yapılan ve Vatikan Şehir Devleti'ni kuran Laterano Antlaşması'nın da bulunduğu on beş konkordato imzaladı.

Onun halefi XII. Pius, Katolik Kilisesi'ni II. Dünya Savaşı ve erken Soğuk Savaş döneminde yönetti. Selefleri gibi XII. Pius da Vatikan'ın savaşta tarafsız kalmasını kamuoyu önünde sürdürmeye çalıştı ve mağdurlara yardım sağlamak için yardım ağları kurdu; ancak gizli olarak Hitler karşıtı direnişçilere destek verdi ve Müttefiklerle istihbarat paylaştı. 1939 tarihli ilk genelgesi Summi Pontificatus, Polonya'nın işgaline duyulan üzüntüyü ifade ederken, ırkçılığa karşı Katolik öğretiyi de yineledi. Papa, Vatikan Radyosu aracılığıyla ırka dayalı cinayetler hakkında kaygılarını dile getirdi ve 1942-1944 yılları arasında Nazilerin çeşitli ülkelerdeki Yahudileri sürgün planlarını durdurmak için diplomatik girişimlerde bulundu. Ancak onun kamu önünde tarafsız kalma ısrarı ve diplomatik dili, zamanla ciddi eleştirilere ve tartışmalara neden olmuştur.[40] Buna rağmen, Nazi işgali altındaki her ülkede Katolik rahipler, Yahudilerin kurtarılmasında önemli bir rol oynamıştır. İsrailli tarihçi Pinchas Lapide, Katoliklerin kurtardığı Yahudi sayısının 700.000 ila 800.000 arasında olduğunu tahmin etmektedir.[41]

Nazilerin Katolik Kilisesi'ne yönelik zulmü en yoğun biçimde Polonya'da yaşanmış, Katoliklerin Nazizm'e direnişi çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır. Aralarında 400 Alman'ın da bulunduğu yaklaşık 2579 Katolik din görevlisi, Dachau Toplama Kampı'ndaki Rahipler Koğuşu'na gönderilmiştir.[42][43] Binlerce rahip ve rahibe tutuklanmış, toplama kamplarına götürülmüş, işkence görmüş ve öldürülmüştür. Savaş sırasında Katolikler her iki cephede de savaşmışlardır. Bazı Katolik "din adamları", Nazi Almanyası ile iş birliği yapan ve Yahudi karşıtı politikalar benimseyen Slovak Devleti'nin yönetiminde önemli roller üstlenmiştir. Slovakya Devlet Başkanı ve Katolik rahip olan Jozef Tiso, Slovak Yahudilerinin imha kamplarına gönderilmesini desteklemiştir. Vatikan, bu Yahudi tehcirlerine yalnızca Slovakya'da değil, aynı zamanda Vichy Fransası, Hırvatistan, Bulgaristan, İtalya ve Macaristan gibi Nazi güdümündeki diğer rejimlerde de karşı çıkmıştır.

Yaklaşık 1943 yılında Adolf Hitler, Papa'yı kaçırarak Almanya'da alıkoymayı planlamış ve bu doğrultuda SS Generali Karl Wolff’a hazırlık yapma emrini vermiştir. Papa XII. Pius, Holokost sırasında yüz binlerce Yahudi’nin kurtarılmasına yardımcı olmakla övgü alırken, Katolik Kilisesi yüzyıllar boyunca antisemitizmi körükleyen öğretileri nedeniyle eleştirilmiş ve Nazi zulmünü durdurma konusunda yeterince çaba göstermemekle suçlanmıştır. II. Dünya Savaşı'nın ardından birçok Nazi suçlusu, Vatikan’daki güçlü destekçileri sayesinde yurtdışına kaçmıştır.[44]

İkinci Vatikan Konsili (1962-1965), dört yüzyıl önceki Trento Konsili'nden bu yana Katolik uygulamalarında gerçekleştirilen en önemli değişiklikleri başlatmıştır. Papa XXIII. Ioannes tarafından başlatılan bu ekümenik konsil, Katolik Kilisesi'nin uygulamalarını modernleştirmiş; ayinlerin yerel dillerde icra edilmesine izin vermiş ve litürjik kutlamalara bilinçli ve etkin katılımı teşvik etmiştir. Konsilin amacı, Kilise’nin çağdaş dünyayla daha yakın ilişki kurmasını sağlamak (aggiornamento) olup, savunucuları tarafından bu yaklaşım "pencerelerin açılması" olarak nitelendirilmiştir. Litürjiye dair değişikliklerin yanı sıra, konsil ekümenizm yaklaşımında da dönüşüm yaratmış ve Nostra aetate adlı belgeyle özellikle Yahudilik başta olmak üzere Hristiyan olmayan dinlerle ilişkilerin geliştirilmesi çağrısında bulunmuştur.[45][46]

Ancak konsilin reformlarının uygulanması ciddi tartışmalara yol açmıştır. “İkinci Vatikan’ın Ruhu”nun savunucuları arasında yer alan İsviçreli teolog Hans Küng, konsilin kilise politikalarını değiştirme konusunda “yeterince ileri gitmediğini” savunmuştur. Buna karşılık, Başpiskopos Marcel Lefebvre gibi gelenekçi Katolikler, konsili sert biçimde eleştirmiş; özellikle litürjik reformların “Kutsal Ayin Kurbanı’nın ve sakramentlerin tahribine” yol açtığını iddia etmişlerdir. Ayrıca doğum kontrolü ahlakı konusundaki öğretide de tartışmalar yaşanmıştır. Uzun süren görüş ayrılıklarının ardından yayımlanan Humanae Vitae belgesi, tüm doğum kontrol yöntemlerine yönelik kilise yasağını muhafaza etmiştir.[47][48]

1978 yılında, Polonya Halk Cumhuriyeti'nde Kraków Başpiskoposu olarak görev yapmış olan II. Ioannes Paulus, 455 yıl sonra seçilen ilk İtalyan olmayan papa olmuştur. 26 buçuk yıl süren papalığı, tarihteki en uzun süreli papalıklardan biri olmuş ve Avrupa'da komünizmin çöküşünü hızlandırdığı yönünde değerlendirilmiştir.[49][50] II. Ioannes Paulus, giderek sekülerleşen bir dünyaya yeniden evangelizasyonu hedeflemiştir. 129 ülkeye seyahat ederek, tarihte en çok ülke ziyaretinde bulunan papa olmuş; kilise öğretilerini yaymak için televizyon ve radyoyu etkin biçimde kullanmıştır. Laborem Exercens adlı genelgesinde emeğin onurunu ve işçilerin adil ücret ile güvenli çalışma koşullarına sahip olma yönündeki doğal haklarını vurgulamıştır.[51] Ayrıca Evangelium Vitae adlı belgesinde, kürtaj, ötanazi ve ölüm cezasının yaygın kullanımı gibi konularda ahlaki uyarı niteliğindeki kilise öğretilerine güçlü biçimde vurgu yapmıştır.[51]

21. Yüzyıl

2005 yılında seçilen Papa XVI. Benedictus, sekülerleşmeye karşı geleneksel Hristiyan değerlerini savunmasıyla tanınmıştır. Ayrıca 1962 tarihli Roma Missali'nde yer alan Tridentine Ayini'nin kullanımını artırmıştır.[52] İleri yaşın getirdiği güçsüzlükleri gerekçe göstererek 2013 yılında görevinden istifa etmiş ve böylece yaklaşık 600 yıl sonra istifa eden ilk papa olmuştur.[53]

2013 yılında göreve gelen Papa Franciscus, Amerika kıtasından seçilen ilk papa olmasının yanı sıra, Güney Yarımküre'den ve 8. yüzyılda görev yapan III. Gregorius'tan bu yana Avrupa dışından gelen ilk papa olmuştur.[54][55] Papa Franciscus, Katolik Kilisesi ile Doğu kiliseleri arasındaki tarihsel kopukluğun giderilmesi yönünde çaba sarf etmiştir. Göreve başlama törenine, Doğu Ortodoks Kilisesi'nden Konstantinopolis Ekümenik Patriği I. Bartholomeos katılmış;[56] bu, 1054 yılındaki Büyük Ayrılık'tan bu yana bir Ortodoks Patriğin bir papanın göreve başlama törenine katıldığı ilk olay olmuştur. Ayrıca, 2016 yılında Moskova Patriği Kirill ile görüşmüş ve bu, iki kilise arasında 1054'ten bu yana gerçekleşen ilk üst düzey buluşma olarak kaydedilmiştir.[57] 2017 yılında Mısır'a yaptığı ziyarette ise Papa Franciscus, Kıptî Ortodoks Kilisesi ile karşılıklı vaftiz tanımasını yeniden tesis etmiştir.[58]

Thumb
Katolik Kilisesi'nin yayılması
Remove ads

İnanç sistemi

  • Papa, İsa'nın havarisi ve vekilidir. Petrus'un halefidir. Dinî konularda asla Katolik Kilisesi'nin başı sıfatıyla, yalnızca bu konudaki tam yetkisini kullandığında, yanılmaz. Katolik Kilisesi de baş kilisedir.
  • Katolik Kilisesi Kutsal Ruh tarafından idare edilir ve evrenseldir.
  • Kutsal Ruh, Baba'dan Oğul aracılığıyla çıkar.[59] (Ortodokslar da Baba'dan çıktığına ve Oğul tarafından gönderildiğine inanır[60]).
  • İsa hem insan, hem de tanrı tabiatına sahiptir.
  • Meryem günahsız olup bâkiredir. Şefaatte bulunma yetkisi vardır.
  • Azizler şefaatte bulunabilirler.
  • Komünyon (Efkaristiya) ayininde ekmek mayasız olmalıdır.
  • Günahların bir papaza itirafı gereklidir.
  • Yedi sakrament vardır (Efkaristiya, Vaftiz, Güçlendirme, Evlilik, Ruhbanlık, Tövbe=İtiraf, Kutsal Yağ Sürme).
  • Bugüne kadar toplanan 20 konsülün kararları da kabul edilmelidir.
  • Cuma günleri et ve yağlı yiyecekler yenilmez.

Kilisenin yedi sakramenti (sırrı)

Protestan kiliseleri, genellikle vaftiz esrarı ve efkaristiya esrarını kabul eder.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Loading related searches...

Wikiwand - on

Seamless Wikipedia browsing. On steroids.

Remove ads