Loading AI tools
Vikipedi'den, özgür ansiklopediden
Uluslararası platformda Kudüs'ün statüsü hakkında yasal ve diplomatik açıdan farklı görüşler görülmektedir.[1] Devletler ve uzmanlar da aynı şekilde uluslararası kanunlar altında Kudüs'ün statüsü hakkında bölünmüşlerdir.[2] İsrail ve Filistin Kudüs'ü başkent olarak kabul etmektedir. Fakat çoğu ülke Kudüs'ü İsrail ve Filistin'in başkenti olarak tanımamaktadır. Hatta çoğu tam anlamıyla İsrail ve Filistin'e ait olduğunu da düşünmemektedir. Birçok BM üye devleti resmi olarak bir BM önergesi olan Kudüs'ün uluslararası statüsüne sadık kalmaktadır.[3]
İsrail'in Batı Kudüs'teki varlığı kabul edilmesine rağmen asıl anlaşmazlık İsrail'in Doğu Kudüs'ü kontrolü altında tutmasından kaynaklanmaktadır.[2] De jure olarak BM üye devletlerinin ve uluslararası örgütlerin çoğu, İsrail'in, 1967'de Altı Gün Savaşı'yla Doğu Kudüs'ü kontrolüne geçirmesini ve 1980'de yürürlüğe sokulan ve Kudüs'ün bir bütün olarak İsrail'in başkenti olduğunu öngören Kudüs Yasasını tanımamaktadır.[4] Sonuç olarak dış elçilikler genellikle Tel Aviv ve çevresinde veya Kudüs'ün Mevaseret Zion gibi dış muhitlerinde bulunur.[3]
İsrail ile Filistin Ulusal Yönetimi'nin barış yolundaki engellerinden biri Filistin'in Doğu Kudüs'ü "Al Kuds" adıyla gelecekteki Filistin devletinin başkenti yapmak istemesidir.[5] İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, "Kudüs Yahudilerindir ve sonsuza dek İsrail egemenliği altında olacaktır" demiştir.[6]
1517'den beri Osmanlı İmparatorluğu'nun elinde olan bu şehirde 1830'den sonra çoğunluğu Yahudiler oluşturdu.[7] Avrupa ülkeleri 19. yüzyılda kutsal yerleri ve Hristiyan kiliselerini korumak ve şehirde etkilerini artırmak için rekabete girdi. Bunlardan bazıları Kudüs'te konsolosluklar açtı. 1917'de, I. Dünya Savaşı'nın ardından Kudüs, İngiltere'nin eline geçti. Kudüs'ün kendine has ruhani özelliği ve üç büyük monoteistik din için önemli oluşunu tanıyan Müttefik Devletler şehrin güvenliğini uluslararası platformda garantiye aldı.[8]
Mayıs 1948'de Birleşik Krallık Filistin Mandası'nın yıkılmasının ardından İngiltere Filistin toprakları için çatışan Araplarla Yahudilerin durumunun çözümlenmesi için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na talepte bulundu. Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler Paylaşım Planı'yla Filistin toprakları Araplarla Yahudiler arasında bölüştürüldü ve Kudüs'e kendine has özel yasaları ve politik statüsü olan Birleşmiş Milletler dışında hiçbir yere bağlı olmayan corpus separatum (ayrı beden) statüsü verildi.[9] Arapların da aynı şeyi yapacağını düşünen Yahudi temsilciler planı kabul etti fakat Araplar bunun yasal olmadığı gerekçesiyle planı reddetti.[2]
Mayıs 1948'de İsrail'in bağımsızlığını ilan etmesiyle Arap devletlerin istilası başladı, bu nedenle BM'in Kudüs planı gerçekleşemedi. 1949 Ateşkes Antlaşmasıyla Doğu Kudüs'ün kontrolü Ürdün'e Batı Kudüs'ün kontrolü de İsrail'in eline geçti.[10] Her iki taraf da diğer tarafın kontrolünde olan topraklar üzerindeki de facto hakkını kabul etti.[11] Ateşkes Antlaşmasıyla iki ülke arasında de facto hakları tanınmasına rağmen bu uluslararası alanda Kudüs'ün enternasyonalize edilmesini öngören plana aykırı olduğu için kabul görmedi.[12] Hemen ardından İsrail Kudüs'ün İsrail'in ayrılmaz bir parçası ve ölümsüz başkenti ilan etti. 1950'de Ürdün Doğu Kudüs'ü ilhak etti, bu hareket sadece İngiltere ve Pakistan tarafından tanındı. Diğer ülkeler ne İsrail'in Batı Kudüs'te ne de Ürdün'ün Doğu Kudüs'teki haklarını tanıdı.[10]
Birleşmiş Milletler Kudüs'ün corpus separatum olarak uluslararası özel bir rejime tabi tutulmasını tavsiye etmektedir ve en nihayetinde hem İsrail'in hem de Filistin'in başkenti olacağını öngörmektedir.[13]
Birleşmiş Milletler İsrail'in Kudüs'ü başkent yapışını tanımamaktadır.[14] Genel Kurulda kabul edilen karara göre "İşgal güçleri olan İsrail'in Kutsal kent Kudüs hakkında gerek yasama gerek yargı olarak empoze ettiği kanunlar yasadışıdır dolayısıyla geçersizdir ve İsrail tek taraflı yasadışı kanunlarını geri çevirmeye çağırmaktadır."[14]
Birleşmiş Milletler'in açıklamasına göre, uluslararası cemaatlerin Birleşmiş Milletler aracılığıyla Kudüs'ün ruhani, dini ve kültürel boyutunun korunmasıyla alakalı meşru ilgileri vardır.[14] Organizasyonun Kudüs'e olan tavrı Paylaşım Planında belirtildiği gibidir: (II) 29 Kasım 1947, Kudüs'ün tamamının internasyonalizasyonuyla ilgilidir, "Kudüs şehri corpus separatum olarak özel uluslararası rejime tabi tutulmalıdır ve Birleşmiş Milletler tarafından yönetilmelidir."[15] Filistin Halkının Devredilemez Haklarının Tatbiki Komisyonu'nca hazırlanan raporda taraflar arasında şehir hakkında bir uzlaşma sağlanana kadar corpus separatum olarak kalması gerektiği belirtilmiştir.[16]
Güvenlik Konseyi tarafından İsrail ile ilgili alınan kararlardan altı tanesi İsrail'in şehir üzerindeki haklarını tanımamasıyla ilgilidir. 1980'de İsrail'in yürürlüğe soktuğu ve Kudüs'ün İsrail'in bölünmez ve daimi başkenti olmasıyla ilgili olan Kudüs Yasası'nı da tanımamaktadır. Buna tepki olarak üye devletler diplomatik temsilciliklerini bu şehirden çekme kararı almıştır.
İsrail 1948'de Batı Kudüs'ü egemenliği altına aldığını iddia etmektedir. İngilizlerin bölgeyi terk etmesiyle hiç kimsenin egemenliği altında olmayan Batı Kudüs'ün kontrolünü savaş sırasında nefsi müdafaa hareketi altında kanunlara uygun olarak ele geçirdi.[10] 1967'deki Altı Gün Savaşı'yla yetki alanını Doğu Kudüs'e kadar genişletti, yeni belediye sınırları kurdu. Ayrıca kutsal yerlere serbestçe girişin garantisini verdi. Her ne kadar başlangıçta İsrail BM'e şehri ilhak etmediğini sadece belediye ve idari entegrasyonu sağladığını bildirdiyse de ardından Anayasa Mahkemesiyle alınan kararla şehrin doğusu da İsrail'e dahil edildi. İsrail'in bakış açısına göre, 1948'de Ürdün saldırı sonucu Doğu Kudüs'e hakim olduğundan şehir ülkenin egemenliğinde değildi ve 1967'de İsrail şehri nefsi müdafaa sonucu aldığından şehir üzerinde daha esaslı hakları vardı.[10]
Temmuz 1980'de Knesset Kudüs Yasası'nı geçirerek şehrin bir bütün olduğunu ve statüsünün başkent olduğunu teyit etti.[17] Genişlemiş Doğu Kudüs resmi olarak ilhak edilmedi.[18]
İsrail'in düşüncesine göre Kudüs'ün statüsünün corpus separatum olmasını gerektiren geçerli bir sebep yoktur. Bunu sebebi ise bu teklifin hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş olması ve Arap devletlerinin Paylaşım Planını kabul etmeyip yeni kurulmuş İsrail devletine savaş açmasıdır. Ayrıca uluslararası alanda Kudüs'ün corpus separatum olması için hiçbir antlaşma veya anlaşma yapılmamıştır.[19]
Knesset, yasama, yürütme ve yargı organlarıyla birlikte bu şehirde bulunmaktadır.
Filistin Ulusal Yönetimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 242 sayılı kararı ile Doğu Kudüs'ü işgal altında görmektedir. Şehrin tamamı kalıcı statü müzakerelerine tabidir, bu da Filistin'e bölgenin bir kısmında egemenlik hakkı doğuracaktır. Filistin Devleti'nin başkenti olarak hizmet verecektir.[5] Kudüs açık bir şehir olup fiziksel bölünme olmamalıdır. İbadet özgürlüğü, dini yerlere girişin ve bu yerlerin korunması garanti altına alınmalıdır.[20]
Avrupa Birliği Kudüs için Birleşmiş Milletler Paylaşım Planında corpus separatum olarak gösterilen planı kabul etmiştir.[21][22] Ancak, Arap-İsrail sorununa çözüm olarak Yol Haritası takip edilip çift devletli bir yapının adil olacağına inanmaktadır. Her iki tarafın da politik ve dini kaygıları ele alındığında en sağlıklı çözümün Kudüs'ün her iki devletin de başkenti olması öngörülür.[23][24]
AB'ye göre Kudüs için peşin hüküm vermek sakıncalı olacaktır. 1967 öncesi sınırlar dışındaki sınırlar iki taraf anlaşmadıkça kabul edilmeyecektir. Yol Haritası'nda bahsedildiği gibi FKÖ'nün üssü olan Orient Evi ve Ticaret Odası gibi Filistin entitülerinin açılmasını, iş izni, eğitim, sağlık, inşaat izni, ev yıkımı, vergi ve masraflarda Filistinlilere ayrımcılık uygulanmamasını istemektedir.[25]
"Avrupa Birliği tavrını prensip bildirisiyle geçen Aralık'ta sunmuştur. Barış ve güvenlik içinde İsrail ve Filistin'in iki-devlet çözümünden yanayız. Kurulması uygun bir Filistin devleti 1967 sınırları gereğince Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze'yi içerir. Kudüs'ün iki devletin de başkenti olan uygun bir çözüm üretilmelidir." -Catherine Ashton[26]
Rusya, şehirde uluslararası bir rejimin uygulanmasını uygun görmektedir ve şehirde yapılanmaya karşıdır. Mart 2010'da Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov "İsrail'in yapılanma aktiviteleri kabul edilemez ve bu barış sürecini sekteye uğratabilir" demiştir.[27]
Amerika Birleşik Devletleri uluslararası bir rejimin hakim olmasını uygun görmektedir.[28] Son statüsü görüşmeler sonucu çözümlenmelidir[29] ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımamaktadır.[30]
ABD, BM'in corpus separatum teklifine göre hareket etmektedir. De jure olarak Kudüs en son Birleşik Krallık Filistin Mandası altında bir egemenliğe aitti fakat o zamandan beri hiçbir ülkenin egemenliğinde değildir.[31] Başkan Bush (1989–1993) Doğu Kudüs'te yeni yerleşim birimleri kurulmamasını[32] ve şehrin "bölünmesini" görmek istemediğini belirtmiştir. Başkan Barack Obama hükûmeti Gilo ve Ramat Şlomo yerleşim birimlerinin kurulması ve Filistinlilerin evlerinden çıkarılıp evlerinin yıkılması nedeniyle İsrail'i kınamıştır.[33][34][35]
6 Aralık 2017'de Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump Kudüs'ü resmî olarak İsrail'in başkenti olarak tanıdığını açıkladı ve Tel Aviv'de bulunan Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması talimatı verdi.[36][37]
Birleşik Krallık'a göre Kudüs corpus separatum veya BM yönetiminde uluslararası bir şehir olmalıydı.[38] BMGK'in Filistin'i paylaştırdıktan sonra İsrail Batı Kudüs'ü işgal etti.[38] Ürdün ise Eski Şehir dahil Doğu Kudüs'ü işgal etti.[38] Birleşik Krallık de facto olarak iki ülkenin kontrolünü tanısa da bu ülkelerin egemenliklerini tanımadı.[38] 1967'de İsrail Doğu Kudüs'ü eline geçirdi ki Birleşik Krallık bunu bir ordu işgali ve Doğu Kudüs'teki İsrail yerleşim birimlerinin Dördüncü Cenevre Sözleşmesine göre yasadışı olduğunu düşünmektedir.[38][39] Birleşik Krallık'ın elçiliği Kudüs'te değil Tel Aviv'de bulunmaktadır.[38] Doğu Kudüs'te hiçbir devlete akredite edilmemiş bir başkonsolosluk bulunmaktadır, bu da Kudüs'ün hiçbir devletin egemenliğinde olmadığını ifade etmektedir.[38]
Birleşik Krallık, şehrin son statüsünün halen son şeklini almadığını, konuyla ilgili tarafların anlaşmaya varmaları gerektiğine ve şehrin tekrar bölünememesi gerektiğine inanmaktadır.[38] 13 Eylül 1993'te İlkeler Bildirgesi ve 28 Eylül 1995'teki Geçici Anlaşma ile Kudüs'ün statüsüyle ilgili kararlar ileriki zamanlara kalmıştır.[38]
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 478 sayılı kararının ardından 13 ülke (Bolivya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Dominik Cumhuriyeti, Ekvador, El Salvador, Guatemala, Haiti, Hollanda, Panama, Uruguay ve Venezuela) Kudüs'teki elçiliklerini Tel Aviv'e çekti. Kosta Rika ve El Salvador elçiliklerini tekrar 1984'te Kudüs'e taşıdılarsa da 2006'da birkaç hafta arayla tekrar Tel Aviv'e çektiler.[54][55] Hiçbir uluslararası elçilik Kudüs'te bulunmamasına rağmen Paraguay ve Bolivya'nın elçilikleri Kudüs'ün 10 km batısındaki Mevasseret Zion'dadır.[56]
Çeşitli ülkeler 1940 ve 50'lerde İsrail'i tanıdıysalar da Batı Kudüs üzerindeki egemenliğini tanımadı. Kudüs'te uluslararası sui generis korkonsüler bulunur. Buna genelde "Ayrı gövde korkonsüleri" denir. Kudüs'te elçilikleri olanlar bunun Filistin'in bir parçası olduğunu belirtir ve de jure anlamda hiç kimsenin egemenliğinde değildir.[12] Hollanda'nın Kudüs'teki ofisi daha çok İsrail vatandaşlarına hizmet vermektedir. Kudüs'te çoğunlukla Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te Filistinlilere hizmet sunan Yunanistan, Birleşik Krallık ve ABD'nin Genel Konsoloslukları vardır. Bu konsolosluklar İsrail Cumhurbaşkanı'na akredite vermeyip Kudüs valisine vermektedir.[57] İsrail Cumhurbaşkanı'nın köşkü Kudüs'te olduğundan ve dış ülkelerin diplomatlarını teyit ettiğinden bu diplomatlar göreve geldiğinde görev ehilyetlerini cumhurbaşkanına sunmak için Tel Aviv'den Kudüs'e gitmek zorundadırlar.
Seamless Wikipedia browsing. On steroids.
Every time you click a link to Wikipedia, Wiktionary or Wikiquote in your browser's search results, it will show the modern Wikiwand interface.
Wikiwand extension is a five stars, simple, with minimum permission required to keep your browsing private, safe and transparent.